Enjekte Forum Türkiye
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Enjekte Forum Türkiye

NBA, Euroleague, BBL, Dosya Paylasim, Sohbet, Futbol, Counter Strike, NBA Serisi, Fifa Serisi, FM Serisi, CM Serisi, Muzik, PC Donanım
        Enjekte Forum TürkiyeHoşgeldiniz : <
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama
Nisan 2024
PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930     
TakvimTakvim
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
En son konular
» Site güzel ama
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyCuma Ocak 08, 2010 9:36 pm tarafından Hellrose

» Arşivimden ...
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyCuma Tem. 24, 2009 3:09 pm tarafından Hellrose

» Ağabeyi tecavüz etti, teyzesi bebeği düşürttü, annesi gömdü!
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyPerş. Tem. 23, 2009 7:06 pm tarafından Hellrose

» Rome: Total War 1.3 1.5 1.6 Patchleri
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyPtsi Haz. 08, 2009 11:53 am tarafından omersin

» Atlantique Takım kadrosu
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyPaz Ocak 11, 2009 11:41 am tarafından Hellrose

» Basketbolda Sut Tekniği
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyPaz Ocak 11, 2009 11:39 am tarafından Hellrose

» e2r` Clan Kardeşliği
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptySalı Kas. 25, 2008 6:44 pm tarafından dumaN

» ddw |
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptySalı Kas. 25, 2008 6:43 pm tarafından dumaN

» Green Day
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptySalı Kas. 25, 2008 11:57 am tarafından dumaN

» Counter Strike 1.8
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptySalı Kas. 25, 2008 11:56 am tarafından dumaN

En iyi yollayıcılar
Hellrose (1004)
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_lcapOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Voting_barOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_rcap 
The Ceo (408)
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_lcapOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Voting_barOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_rcap 
Administrator (203)
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_lcapOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Voting_barOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_rcap 
DreamForce (177)
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_lcapOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Voting_barOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_rcap 
spyman (38)
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_lcapOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Voting_barOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_rcap 
esoş07 (22)
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_lcapOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Voting_barOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_rcap 
dumaN (13)
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_lcapOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Voting_barOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_rcap 
CereN... (11)
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_lcapOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Voting_barOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_rcap 
LNTKZ (9)
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_lcapOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Voting_barOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_rcap 
cns34 (2)
Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_lcapOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Voting_barOyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Vote_rcap 

 

 Oyuncu Biyografileri

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : Önceki  1, 2
YazarMesaj
The Ceo
-_- White Shaq -_-
-_- White Shaq -_-
The Ceo


Erkek Mesaj Sayısı : 408
Yaş : 29
Nerden : Antalya
Kayıt tarihi : 06/08/08

Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Oyuncu Biyografileri   Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyPerş. Ağus. 28, 2008 9:51 pm

Jason Kidd

Jason Frederick Kidd (23 Mart 1973, Oakland, Kaliforniya) Amerikalı basketbolcu.

NBA takımlarından Dallas Mavericks`te oynamaktadır. Oyun kurucu (1 numara) pozisyonunda oynamaktadır. Boyu 1.93m (6'4"). NBA tarihinde bir maçta üç farklı kategoride iki haneli rakamlara ulaşma (triple-double) sıralamasında 9 Eylül 2006 tarihiyle 4. sıradadır, toplam 76. Ayrıca NBA asist tarihinde ise 22 Kasım 2005 tarihiyle 9. sıradadır. Top çalma ve asist yeteneğiyle savunma ve hücumda öne çıkar. Ayrıca topu potadan veya rakipten kapıp takımı hızla hücuma çıkarması da çok önemli bir yönüdür.

Kaliforniya Üniversitesi`nde 2 yıl bulunan Kidd, 1994`de NBA Seçmeleri`ne (NBA Draft) katıldı. 1. seçilen Glenn Robinson`ın ardından Dallas Mavericks tarafından 2. sırada seçildi. 7.7 asist ve 11.9 sayı ortalamaları ile 1994-95 sezonu "En İyi Çaylak" ödülünü Grant Hill ile paylaştı. Dallas`ın "3 J"`sinden biriydi, Jamal Mashburn ve Jim Jackson ile takımı gelecek yıllarda ilerilere taşıyacakları düşünülse de bir anda 3`ü birden kendilerini farklı takımlarda buldular.

1996-97 sezonunda Michael Finley, Sam Cassell ve A.C. Green karşılığında Tony Dumas ve Loren Meyer ile Phoenix Suns`a takas oldu. Phoenix`de 1998-99 sezonunda 10.8 asist, 1999-2000 sezonunda ise 10.1 asist gibi yüksek ortalamalarla oynadı. 2001`in başında ise Stephon Marbury ile takas sonucu New Jersey Nets`e geçti.

Takımı 2002 ve 2003 finallerine taşıyan Jason Kidd 2001-02 sezonu en değerli oyuncu ödülünde Tim Duncan`ın ardından ikinci oldu.

1999, 2000, 2001, 2003, 2004 sezonlarında asist kralı oldu. 1996, 1998, 2000, 2001, 2002, 2003, ve 2004 sezonlarında da All-Star takımına seçildi (7 defa). 2005 ve 2006 yıllarında seçilmemesi ise maçlardaki oyun kalitesini gözle gorünür bir biçimde düşürdü. 19 Şubat 2008 tarihinde Malik Allen ve Antoine Wright ile birlikte Devin Harris,DeSagana Diop,Maurice Ager,Trenton Hassell,Keith Van Horn,3 milyon dolar nakit para ve 2008-2010NBA Draftında ikinci tur seçim hakları karşılığında Dallas Maverickse takas olmuştur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://enjekte.wwooww.net
The Ceo
-_- White Shaq -_-
-_- White Shaq -_-
The Ceo


Erkek Mesaj Sayısı : 408
Yaş : 29
Nerden : Antalya
Kayıt tarihi : 06/08/08

Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Oyuncu Biyografileri   Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyPerş. Ağus. 28, 2008 9:52 pm

Michael Finley

Michael Howard Finley (d. 6 Mart 1973 Melrose Park, Illinois) Amerikalı basketbolcu. Şu anda NBA takımlarından San Antonio Spurs için oynamaktadır.

2,01m (6' 7") Michael Finley genellikle 2 ve 3 numaralı (Skorer gard ve Kısa forvet pozisyonlarda oynamaktadır. 1995 NBA seçmelerinde (NBA Draft) Phoenix Suns tarafından 21. sırada seçildi.

1995-96 sezonu sonunda 15 sayı ve 4.6 ribaund ortalamalarıyla "En İyi Çaylak Beşi"ne seçildi. Suns tarihinde 1000 sayı barajını geçen 3. çaylak oldu. Jason Kidd, Tony Dumas ve Loren Meyer karşılığında Sam Cassell ve A.C. Green ile birlikte Dallas Mavericks`e geçti. Steve Nash ile uyum sağlamasıyla takımın önemli bir parçası haline geldi.

Yaklaşık 21 sayı ve 5.5 ribaund ortalamarıyla geçirdi 2000 ve 2001 sezonlarında NBA All-Star takımına seçildi. Batı Konferansı adına oynadı bu maçlarda. 2002 Dünya Şampiyonasında rekor sayıda mağlubiyet alan ABD milli takımının oyuncularındandı.

2005`te yüksek kontratından dolayı 3 sene daha anlaşması olmasına rağmen Dallas Mavericks tarafından serbest bırakıldı. Detroit, Miami gibi güçlü takımlar transfer etmek istese de San Antonio Spurs`ü tercih etti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://enjekte.wwooww.net
The Ceo
-_- White Shaq -_-
-_- White Shaq -_-
The Ceo


Erkek Mesaj Sayısı : 408
Yaş : 29
Nerden : Antalya
Kayıt tarihi : 06/08/08

Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Oyuncu Biyografileri   Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyPerş. Ağus. 28, 2008 9:55 pm

Adı: Stephon Xavier Marbury

Boy: 6' 2"

Kilo: 205 lbs.

Pozisyon: Guard

Doğum Yeri: Brooklyn, New York

Doğum Tarihi: 20 Şubat 1977

Kolej: Georgia Tech '96

NBA Takımı: New York Knicks


Tam adıyla Stephon Xavier Marbury, 20 Şubat 1977’de ailenin en küçük elemanı olarak dünyaya geldi. Ailenin toplam 7 adet çocuğu vardı. Annesi, babasının pek ilgilenmediği bu ailede 7 çocuğa da tabiri caizse hem annelik hem babalık yapmış ve her birinin koleji (üniversite) bitirmesini sağlamış. Bu yaptıklarıyla da Marbury’nin sevgisini kazanmış. ve hayatta en sevdiği

varlık olmuş. Ailenin en büyük çocuğu olan ve Marbury’ye adının verilmesinde önemli bir etken olan kız kardeşi Stephanie de aileyi anneyle birlikte ayakta tutmuş. Tabi bu 7 çocuklu ailenin yaşadığı yerin New York, Brooklyn’in çetelerle dolu, olaysız bir akşam geçmeyen, Coney Island bölümü olduğunu unutmayalım. Marbury’nin kendisinden büyük 3 abisi vardı ve üçü de basketbolcuydu. Hepsi NCAA seviyesine bile ulaşamadan basketbolu bıraktı. Gerek uyuşturucu gerekse sakatlıklar iki kardeşi etkilemiş ve kariyerleri çok kısa sürmüştü. Ancak Marbury farklıydı. Daha 3 yaşında basket topuyla tanışan Stephon, 6 yaşında çoğumuzun şu anda bile yapamadığı bir şeyi yapıyor, her iki eliyle de şut atabiliyor ve dripling yapabiliyordu. Yapılan bir röportajda “Her insanın unutamadığı ve çok sevdiği bir çocukluk arkadaşı olmuştur. Ancak eminim ki hiçbiri o insana benim çocukluk arkadaşımın bana yaptığı kadar büyük katkı yapmamıştır” diyen Marbury’nin bahsettiği çocukluk arkadaşı ise bir basketbol topu. Basketbola bu derece sevdalı olan Marbury’nin daha o yaşlarda yaşıtları arasında ortaya çıkan diğer bir özelliği ise hızıydı. İlkokulda yapılan atletizm yarışmalarında hep birinci olan Marbury’nin bu hızı ileride ona çok büyük yarar sağlayacaktı.

“Her insanın unutamadığı ve çok sevdiği bir çocukluk arkadaşı olmuştur. Ancak eminim ki hiçbiri o insana, benim çocukluk arkadaşımın (basketbol topu) bana yaptığı kadar büyük katkı yapmamıştır” Stephon Marbury

İlkokul ve ortaokulda okulunun basketbol takımında oynayan ve harikalar yaratan Marbury’nin ünü gün geçtikçe artıyordu. Özellikle de lise koçları Marbury’i almak için çok büyük eforlar sarf ediyorlardı. Ortaokuldaki son senesinde Katolik Gençler liginde bir maçta attığı 41 sayı (gençler liginde atılan en yüksek sayı) ve bu sayede New York Daily News gazetesine çıkması koçları daha da bir gaza getirmiş, onları Marbury’ye inanılmaz tekliflerde bulunmalarına yöneltmişti. Bu tekliflerin arasında lisedeki tüm ihtiyaçlarının karşılanması, en sevdiği ayakkabılardan alınması ve sportif bütün ihtiyaçlarının karşılanması hatta özel forma ve tişörtlerin bastırılması bile vardı. Marbury’i çok isteyen bir lise koçu ise Marbury ve ailesini her gün akşam yemeğine götürerek onların aklını çelmek istiyordu. Bu kadar teklifin arasında bir karar vermek elbette zordu. Marbury’i kendi liselerinde görmek isteyen liselerden biri de Abraham Lincoln lisesiydi. Bu lise Marbury’nin kendisinden büyük üç abisinin, Eric, Donnie ve Norman’ın büyük hayallerle girip basketbol kariyerlerine nokta koydukları okuldu. (Steph’in 3 yaş küçük erkek kardeşi Zach ise 2 yıllık NCAA kariyerinin -Rhode Island Üniversitesi- ardından 2001 NBA Draftına katılmış ama seçilememişti) Bunun yanında Marbury’nin ortaokulda birlikte olduğu ve Garden’da beraber top oynadığı arkadaşlarının çoğu da bu liseyi tercih etmişti. Özelikle kendisi gibi ileride bir star olacağı düşünülen arkadaşları Russell ve Corey bu lisedeydiler ve oda içten içe Lincoln’i istiyordu. Marbury’nin önünde verilmesi gereken önemli bir karar vardı. Ya o da ağabeylerinin verdiği kararı verip Lincoln’e ortaokul arkadaşlarının yanına gidecekti ya da ailesinin istediği Katolik liseye. Önceleri ağabeylerinin yaşadığı başarısızlıklar onu karamsarlığa itmiş ve dini ağırlıklı Katolik Liseye gitmeyi düşünmüştü. Hatta bu kararında gayet ciddiydi, ta ki Lincoln koçu Bobby Hartstein, Marbury’ye çok çok değerli bir teklif sunana kadar. Lincoln lisesi koçu Hartstein Marbury’ye, Marbury’nin Lincoln’e gelmesi durumunda önümüzdeki 4 sene içinde üniversitelerden gelecek hiçbir teklifi kabul etmeyeceğini, bu 4 seneyi Marbury’nin oyunculuğunu geliştirmesi ve bir yıldız olması için harcayacağını söylemişti. Bu teklif Marbury’yi çok etkiledi ve Steph kararını verdi. Lincoln’e gidecekti. Ancak önünde bir çıkmaz vardı. Acaba o da abilerin gibi bir düşüş mü yaşayacaktı? Kendisi buna inanmamış olacak ki Lincoln’i tercih etti ve ağabeyleri gibi olmamaya çaba gösterdi. Marbury Lincoln’da diğer abilerinin giydiği 3 numaralı formayı giymek istediğini böylece onların anısını hep yanında taşıyacağını ve daha iyi olmaya çabalayacağını söyledi.

Kim Bu Çocuk!!!

Lincoln lisesinde çıktığı ilk antrenmanda Marbury herkesi etkilemeyi başarmıştı. Attığı turnikeler, dribblingi bir anda kesip attığı üçlükler ve asistleriyle başta koç Hartstein olmak üzere herkesin takdirini kazanmıştı. Ancak antrenman sonrasında Lincoln yardımcı koçu Gerard Bell koç Hartstein’a “Evet Marbury bugün çok iyiydi ancak bugün antrenman çıkışında bana ukalaca bir bakış attı. Bence onu ilk maçlarda ilk beş başlatma. Onunda kardeşleri gibi olmasını istemiyorum.” diyerek Marbury’nin şımarabileceğini ve kendisini bir anda süper star konumuna getirtmemesini istemiş. Hartstein ise Marbury’e olan güvenini ”O karakteri oturmuş bir çocuk, ağabeylerini ve yaptıkları hataları gördü. Onlardan ders çıkaracaktır” diyerek göstermiştir.

”O karakteri oturmuş bir çocuk, ağabeylerini ve yaptıkları hataları gördü. Onlardan ders çıkaracaktır.” Lincoln Lisesi Koçu Bobby Hartstein

Lincoln Lisesi’nde geçirdiği 4 sene boyunca çok iyi performans sergileyen, hızıyla ve yetenekleriyle herkesi büyüleyen Marbury’nin liseye başlamadan önce en büyük korkusu olan -o zaman ki boyu 1.80m.di- smaç basamama da sona ermişti. Bu 4 sene boyunca boyu 1.88’e uzayan Marbury ikinci senesinde smaç vurmayı başarmış ve artık smaç vurabileceğini de kanıtlamıştı. (Ayrıca Steph, 1995’te Amerika Junior Takımında yer almış ve kamp esnasında NBA’de ilk yıllarında birlikte oynayacağı Kevin Garnett ile tanışmıştı) Bu 4 sene içerisinde bir kez Parade dergisi tarafından en iyi liseli oyuncu seçilen Marbury’nin önünde verilmesi gereken bir karar daha vardı. O da üniversite. Ortaokul’un sonunda olduğu gibi birçok üniversite Marbury’ye burs imkanı sunmuştu. Marbury ise aralarında kendisine en iyi burs imkanını sağlayan Georgia Tech üniversitesinde karar kılmıştı.

Georgia Tech’deki kısa NCAA macerası

Georgia Tech de ki ilk ve tek sezonunda Marbury çok iyi bir performans gösterdi. 18.9 sayı, 4.5 asist, 3.1 ribaund ve 1.8 top çalma ortalamalarıyla oynayan Marbury bir çok ödüle de layık görüldü. Bu ödüllerin arasında ACC Liginin en iyi çaylak, en iyi ilk beş ödülleri vardı. Marbury ACC en iyi ilk beşe seçilebilen beşinci freshman (üniversitede ilk senesini geçiren oyuncu) unvanını da kazanıyordu. Kenny Anderson’dan sonra Georgia Tech’e gelmiş geçmiş en iyi point guard olarak adlandırılan Marbury, Georgia Tech’de oynadığı tek senesi olan 1995-96 sezonunda Georgia Tech’i kendi ACC’de şampiyonluğa taşımış ve final maçında Tim Duncan’lı Wake Forest’a karşı 26 sayı atmıştı.

Üniversite’den NBA’ye geçiş

Georgia Tech de geçirdiği başarılı freshman yılının ardından Marbury ani bir kararla NBA’ye girmeye karar verdi. Yıl içinde kendisine NBA draftına girip girmeyeceği ile ilgili sorulan sorulara “Eğer o zamana kadar ilk beşte seçileceğimi hissedersem gireceğim” diye cevap veriyordu. Sene sonunda Georgia Tech’i en iyi 16’ya taşıyan Marbury, Cincinnati’ye yenildikleri maçtan sonra NBA’i ciddi ciddi düşündüğünü dile getirmişti. 1996 draftına 1 ay kala yaptığı basın toplantısıyla Eric Fleischer adında Brooklyn’li bir menajer ile anlaştığını ve NBA Draftı’na katılacağını açıklayan Marbury bu kararında kendisini NBA’ye hazır olarak görmesinin büyük payı olduğunu söylüyordu. Bu basın toplantısında birkaç komik olay da oldu. Basın toplantısı, Marbury’nin annesinin gecikmesi dolayısıyla 40 dakika geç başladı. Marbury bu olay için “Annem herhalde benim Georgia da kalmamı istiyor. Üniversitede sadece bir sene geçirip NBA’e geçme kararı vermem annem için o kadar şaşırtıcı olmuş ki basın toplantısının zamanını bile unuttu!” diyordu.

“Annem herhalde benim Georgia da kalmamı istiyor. Üniversitede sadece bir sene geçirip NBA’e geçme kararı vermem annem için o kadar şaşırtıcı olmuş ki basın toplantısının zamanını bile unuttu!” Stephon Marbury

Marbury, NBA Draftına katılma kararı konusunda ise ”Çocukken hep Micheal Jordan ve Magic Johnson’u izleyerek büyüdüm. Seneye NBA’ye girersem çocukken izlediğim oyuncularla oynama fırsatı bulacağım. Ayrıca ben bu zamanın doğru zaman olduğunu ve bana bir fırsat geldiğini düşünüyorum. Kapıma kadar gelen bu fırsatı tepmem yanlış olur, belki de bu şansı bir daha hiç yakalayamam. Onun için bu fırsatı kaçırmamak uğruna bu kararı veriyorum” diyerek kararının nedenlerini açıkladı. O sene NBA draftına gireceğini açıklayan oyunculardan Georgetown’dan 1.83 boyunda bir yıldız Marbury’nin drafttaki en büyük rakibi olarak görülüyordu. Bu oyuncu hepimizin yakından tanıdığı Allen Iverson’dı. Oyun stili, hızı Marbury’e benzese de o zamanlar Marbury ve Iverson karşılaştırılırken sorulan bir soru vardı. Acaba Marbury mi yoksa Iverson mı daha rahat point guard oynayabilir? Lise ve üniversite yılarında Marbury, daha çok sayıya yönelik oynayan bir point guard profili çizmişti. O zamanlar Marbury 2 numara gibi oynamasına karşın aynı Iverson gibi boy dezavantajına sahipti. Bir SG için kısa olan her iki oyuncuda 1.5 numara gibi oynuyor ve attıkları sayılarla ön plana çıkıyorlardı. İşte bu tartışmalarla birlikte girilen 1996 draftında Allen Iverson ilk sıradan Philadelphia 76’ers tarafından, Marbury ise 4. sıradan Milwakuee Bucks tarafından seçildi. 5. sırada bulunan Minnesota Timberwolves ise Ray Allen’ı seçmiş ve draft gecesi yapılan takasla takıma enerji getireceği düşünülen Marbury ile takas edilmişti. Böylece Marbury’ye evinden uzak bir yer olan Minnesota’nın yolu gözükmüştü.

Yeni Yuva Minnesota

Marbury’nin yeni durağı Minnesota olmuştu. Her ne kadar draftta daha yukardan (büyük ihtimalle 3.sıradan Vancouver tarafından) seçilmesi beklense de Marbury sonunda Minnesota’lı olmuştu. Brooklyn’de başlayan basketbol macerası Minnesota da, Amerika’nın daha sert iklimli batı bölgesinde devam edecekti hem de 1995’de USA Junior Takımında tanıştıkları ve daha sonraları sürekli telefonda görüştükleri dostu Kevin Garnett ile birlikte oynayacaktı. Gerek sezon öncesi kamplarda gerekse yaz liglerinde Marbury çok iyi performans ortaya koyuyor ve herkesi etkiliyordu. Herkes Marbury’den çok iyi bir sezon bekliyor ve onun yılın en iyi çaylağı olabileceğini daha sezon başlamadan dile getiriyorlardı. 1996-97 sezonunda Marbury belki de kariyerinin en iyi senesini geçirdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://enjekte.wwooww.net
The Ceo
-_- White Shaq -_-
-_- White Shaq -_-
The Ceo


Erkek Mesaj Sayısı : 408
Yaş : 29
Nerden : Antalya
Kayıt tarihi : 06/08/08

Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Oyuncu Biyografileri   Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyPerş. Ağus. 28, 2008 9:55 pm

Her ne kadar başlangıcı pek iyi olmasa da sonu çok iyi olan bir seneydi bu. Minnesota ile çıktığı ilk maçta taraftarlar “Marbury bilekleri kırar” slogan ları atıyorlardı. Bu “bileği kırma” da topu bir taraftan diğer taraf çeken oyuncunun karşısındaki savunmacıyı geçmesi duru munda karşı savunma cının bileklerinin kırılması anlamı na gelir. Mecazi bir anlam taşıyan bu slogan ne yazık ki o gece gerçek oldu ve taraftarların dediği gibi Marbury bilek kırdı. Yalnız bir sorun vardı. Marbury’nin kırdığı bilek maalesef kendisininkiydi. Minnesota-San Antonio maçının 8.dakikasında aldığı bir ribaunddan sonra ters düşen Marbury sahadan sekerek ayrılmış

ve bir daha geri dönmemişti. Minnesota’nın 82-78 kazandığı maç sonrası Marbury ”Ne yalan söyleyeyim galiba bileğimi kırdım, yürürken acı çekiyorum. İyi ki maçı kazandık yoksa bileğimin acısına birde uykusuzluk ekleyecektim.” diyerek hem takıma olan inancını hem de acısını dile getiriyordu. Allah’tan olay Marbury’nin dediği gibi bir bilek kırılması olmadı. Bileği dönen Marbury 7 maç sahalardan uzak kaldı. Kendisinden çok şeyler beklenen bir çaylak için daha çıktığı ilk maçta böyle bir sakatlık yaşamak çok güven kırıcı olabilir. Ancak bu olay Marbury’de tam tersi etki gösterdi. Salonlara döndükten sonra kendisini çok iyi motive eden Marbury yıl içinde oynadığı 67 maçın 64’ünde sahaya ilk beş çıktı. 15.8 sayı, 7.8 asist ve 2.3 ribaund istatistikleri ile oynayan Marbury, Minnesota’yı tarihinde ilk kez NBA Playoffları’na taşıdı. O sene Marbury bir çok da rekor kırdı. Milwakuee karşısında yaptığı 17 asistle, Minnesota tarihinin en çok asist yapan oyuncusu olurken bir maçta attığı 6 üçlük ile bir çaylak tarafından bir maçta atılan en fazla üçlük rekorunu kırmış oldu. Marbury aynı sene en iyi çaylak beşine seçilirken yılın çaylağı oylamasında Iverson’un ardından ikinci oldu. Sezon içerisindeki Minnesota-Philadelphia maçında ise Marbury 26 sayı, 6 asistlik bir performans sergileyerek Iverson karşısında başarılı bir performans ortaya koydu. Beklenen bu düellodan sonra Marbury’ye, Iverson ile ilk buluşmasının nasıl geçtiği sorulduğunda ”Bu sefer ben daha çok sayı attım ancak Iverson’a karşı çok büyük saygım var. Oyun stillerimiz birbirine çok benziyor ve biz bir anlamda birbirimizin panzehiri gibiyiz. Birbirimizi frenleyebiliyoruz.” diyordu. Sezon sonunda Iverson mı Marbury mi daha iyi tartışmaları devam ediyordu. Marbury takımını kazanan bir takım haline getirmiş ve Iverson’dan daha fazla asist yapmıştı. Iverson ise bir çaylak için inanılmaz bir sayı ortalaması (23.5) yakalamış ve Philadelphia takımının süperstarı konumuna gelmişti, ancak Philadelphia sezonu kötü bir derece ile bitirmiş ve playofflara kalamamıştı. Bunun yanında Iverson yılın çaylağı seçilmişti.

Minnesota 97 senesinde 2003 e kadar süregelecek bir trendin de ilk adımını attı ve ilk turda Houston Rockets’a 3-0 ile boyun eğdi. Steph bu 3 maçlık seride 21.3 sayı, 7.7 asist ortalamaları ile takımının iki kategoride de en iyisi olurken, Minnesota tarihinin ilk playoff maçında da 28 sayı ile takımının en skorer oyuncusu oldu. Başarılı bir çaylak sezonunun ardından Marbury’e kazandıran oyuncu statüsü de yerleşmeye başlamıştı. Bunun yanında geleceğin büyük yıldızlarından olmasına kesin gözüyle bakılan Marbury’ye o sene adının başına İngilizce yıldız anlamına gelen ”Star” kelimesi getirilerek bir de takma ad bulundu ve Marbury’ye “Starbury” denmeye burda başlandı.

Starbury

1997-98 sezonu da Marbury için iyi geçmiş bir sezon olarak nitelendirilebilir. 82 maçın hepsinde yer alan Marbury takımını tekrardan playofflara taşıdı. Marbury sene içinde 8.6 asist ortalamasıyla ligde 4.sırayı aldı. Bunun dışında 8/11 üçlük atarak 35 sayı kaydettiği Seattle maçı Minnesota tarihine bir rekor olarak girdi. Ayrıca Utah karşısında 38 sayı üreterek kariyerinin en üst rakamına da ulaştı. Playofflarda ise Payton’lı, Kemp’li Seattle ile eşleşen Minnesota, 3-2 ile yine playofflara ilk turdan veda etmek zorunda kaldı. 1998-99 sezonu Starbury için bir dönüm noktası oldu. Kendini yenileme kararı alan Marbury yazın çok iyi çalışarak kendini çok iyi bir hale getirdi. Marbury’nin şansızlığından mıdır bilinmez o sene lokavt oldu ve sezon kısa sezon olarak 50 maç üzerinden oynandı. 5 Şubat’ta başlayan sezonda Marbury ilk 18 maça Minnesota Timberwolves formasıyla çıktı. Bu arada Stephon, Minnesota’da huzursuz olduğu ve İngilizce ”Home sick” olarak tabir edilen evi özleme durumun olduğunu söylüyordu. Marbury’nin huzursuz olduğu iddiaları ortalardayken Marburty Minnesota’nın çok soğuk ve kültürel açıdan çok farklı olduğunu, buraya alışmakta güçlük çektiğini öne sürerek trade istedi. Herkes bu isteğin Marbury’nin eski dostu Kevin Garnett ile uyuşamamasından dolayı olduğunu düşünse de Marbury bunu yalanlıyor ve gerçekten ortama alışamadığını ısrarla tekrarlıyordu. Bu söylemleriyle taraftarlarında gözünden düşen Marbury 3 takımın yer aldığı bir trade ile New Jersey’nin yolunu tuttu. Bu trade sonunda Chris Carr, Bill Curley, Eliot Perry ve Marbury New Jersey’e giderken Terrell Brandon ve Brian Evans Minnesotaya gidiyor, Sam Cassell, Paul Grant ve Chris Gatling ise Milwakuee’nin yolunu tutuyordu. Çok karışık bir trade (takas) ile evine 15 dakika uzaklıktaki New Jersey’de oynama fırsatı bulacak olan Marbury, bu takastan gayet mutlu olduğunu belirtiyordu. Takas için “Evimin yakınında daha rahat oynayacağım. En azından her akşam yatarken acaba şu anda bizimkiler Brooklyn’de başlarını belaya sokmadan yaşıyorlar mı?” diye düşünmeyeceğim diyordu.

”Fingerroll’u işin ustasından öğrenmek istedim. Bu hareketi yapmayı çok seviyorum çünkü yaptığım da karşımda topumu bloklamaya çalışan uzun, gülünç duruma düşüyor. Turnike’ye çıkıyorum ve uzun elini kaldırıyor.Topuma vurmak için elini sallıyor ve ben fingerroll ile topu potaya bırakıyorum. Birde bakıyorum ki uzun havayı tokatlıyor!” Stephon Marbury

Fingerroll’un duayeninden alınan ders

Bu arada bu sezon için önemli bir anektod da Marbury’nin lokavttan yararlanıp o sene San Antonio’nun efsane ismi George Gervin’e giderek bizim imrenerek izlediğimiz fingerroll adı verilen şutu ona çalıştırmasını istemesiydi. Zamanında bu işi en iyi yapan hatta bu şutu yaratan oyuncu olarak bilinen Gervin, Marbury ile iki hafta boyunca çalışmıştı. Bu derslerin ve çalışmanın bayağı bir faydalı olmuş ki Marbury’nin bugün de en çok kullandığı hareketlerden biri fingerroll’dur. Bu konuda Marbury ”Fingerroll’u işin ustasından öğrenmek istedim. Bu hareketi yapmayı çok seviyorum çünkü yaptığım da karşımda topumu bloklamaya çalışan uzun, gülünç duruma düşüyor. Turnike’ye çıkıyorum ve uzun elini kaldırıyor.Topuma vurmak için elini sallıyor ve ben fingerroll ile topu potaya bırakıyorum. Birde bakıyorum ki uzun havayı tokatlıyor!” diyor. Marbury sezonun son 5 maçında 33.2 sayı ortalamasını tuttururken, 41 sayı attığı Bucks maçında da kariyerinin en yüksek rakamına ulaşıyordu. 17 Şubat’taki Houston Rockets maçında ise müthiş bir performans sergileyerek hiç top kaybı yapmadan 40 sayı, 12 asist yapıyor ve NBA tarihinde hiç top kaybı yapmadan 40 üstü sayı ve 10 üstü asist yapabilen 5. oyuncu oluyordu.



Beklenmeyen Düşüş

Yeni takımıyla gireceği ilk sezona iyi hazırlanan Marbury’nin sezonu beklenenin aksine kötü geçti. Tradeden sonra Marbury’nin takımı yönetmesini istediğini belirten koç Byron Scott sezon ilerledikçe Marbury’nin şahsi oynadığından yakınmaya başladı. Her ne kadar Marbury’nin kişisel istatistikleri gayet iyi olsa da takımı New Jersey Nets kötü sonuçlar alıyordu. 75 maç üst üste çift haneli skor üreten Marbury sezondaki bütün maçlara çıktı. Marbury bu sene en iyi üçüncü NBA beşine seçildi. 22.2 sayı, 8.4 asist ve 3.2 ribaund ortalamalarıyla oynayan Marbury’nin takımı yönetememesinden midir yoksa takım arkadaşlarının Marbury’ye ayak uyduramamasından mıdır bilinmez, New Jersey son 6 yılda 5.kez playofflara girememiş oldu. Bu sonuç Marbury’nin beklenen, aranan kurtarıcı olmadığını gösterir düzedeydi. Ayrıca sezon sonuna doğru koç Scott’ın Marbury’e yönelik eleştirilerini direkt kendisine değil de medya aracılığı ile herkesin önünde yapması Marbury’i üzüyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://enjekte.wwooww.net
The Ceo
-_- White Shaq -_-
-_- White Shaq -_-
The Ceo


Erkek Mesaj Sayısı : 408
Yaş : 29
Nerden : Antalya
Kayıt tarihi : 06/08/08

Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Oyuncu Biyografileri   Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyPerş. Ağus. 28, 2008 9:55 pm

İlginç bir nokta ise Marbury’nin New Jersey’de oynadığı her maça 10-15 civarında akrabasını getirmesi. Yani Marbury oyunuyla takımı iyileştirmese de finanssal yönden bir katkı yapıyordu. Minnesota’da oynadığı senelerde ele avuca dokunur bir başarı elde edememesi, hep ilk turda elenmesinin üstüne bir de New Jersey’de playofflara kalamaması eklenince Marbury’ye “kaybeden oyuncu” sıfatı takılmış oldu. Marbury ise bunu değiştirmek için elinden geleni yapmaya çalışacağını söyledi. Bu arada Minnesota’ya döndüğü ilk maç 20 Şubat’ta doğum günün de oldu ve Steph eski takımının potasına 39 sayı göndermeyi başar

dı. 27 Ocak’ta ise Vancouver karşısında 42 sayı atarak bir kez daha kariyerinin en yüksek rakamını geliştirdi.

Muhteşem bir sezon ve Lakers potasına gönderilen 50 sayı

2000 draftında ilk sırayı elde eden New Jersey Nets, Cincinnati üniversitesinin agresif oyuncusu Kenyon Martin’i seçti. Bu seçim ile takımı güçlendirmeyi ve playofflara taşımayı hedefleyen Nets’de bir sonraki sezon yine hüsranla bitti. Playofflara kalamayan New Jersey’de Marbury yine kendisi açısından başarılarla dolu bir sezon geçirdi. Staples Center’da Lakers potasına kariyer rekoru olan 50 sayıyı yollayan Marbury sezonu 23.9 sayı (lig 10.su) ve 7.6 asist (lig 8.si) ortalamalarıyla bitirdi. Oynadığı 68 maçın 67‘sinde çift haneli rakamlara ulaşan Marbury ilk kariyer triple-double’ını da Chicago karşısında 33 sayı, 12 asist, 11 ribaund ile bu sezonda yaptı. İlk defa All-Star olan Marbury, kendisiyle karşılaştırılan ve hep rekabet içinde olduğu Iverson’la beraber doğu karmasının maçı kazanmasını sağladı. Son 1 dakikada biri maç kazandıran üçlük olmak üzere 2 üçlük atan Marbury 22 sayıyla da takımına maçı kazandırmış oldu ancak All-Star MVP ödülünü maçta inanılmaz oynayan Iverson kazandı. Bu arada New Jersey’de Kenyon Martin oyunundan çok teknik faulleriyle ön plandaydı ve Marbury takıma lider olamamakla suçlanıyordu. Saha içinde lider olamadığı ve takım arkadaşlarını daha iyi yapamadığı söyleniyordu. Marbury ise bu eleştirilere cevap vermiyordu ancak her ne kadar istatistiksel bir yükselişin içine girdiyse de bu gelişim kendisini NBA’in iyi guardları arasına sokmaya yeterliydi. Marbury her sene üstüne bir halka daha eklenen ”Kaybeden oyuncu” sıfatını bir türlü üstünden atamamıştı. Takım arkadaşları da onun gibi olmuştu. Marbury, New Jersey’nin bu durumunu ve ne yapılması gerektiğini şöyle belirtmişti ”Sadece çıkıp bütün enerjimizle oynamalıyız. Başka türlü bu iş olmuyor. Doğruları yapmaya çalışıyoruz ancak sonuç gösteriyor ki bir yerde bir yanlış var ve bunu bulma görevi bizim” Marbury her ne kadar evinin yakında oynamaktan çok hoşnut olsa da New Jersey’de bir şeylerin yanlış gittiği kesindi. Yanlışların faturası da Marbury’e kesilmişti. 2001 yazında Marbury, Phoenix Suns’dan Jason Kidd ile takas edildi. Bu takas esasen tam olarak sportif nedenlerden dolayı yapılmış bir takas değildi. Phoenix o sene karısını döven Jason Kidd’den yanlış örnek oluyor gerekçesiyle kurtulmak istiyor New Jersey ise Marbury’nin gerek yaşı gerek şahsi oyun stili bakımından bir lider olamayacağına kanaat getirdiği için onu lider vasıflı bir point guard ile takas etmek istiyordu. Yapılan bu trade soncunda her iki takım da muradına erdi.

Yeni Bir Sayfa

Marbury’nin Phoenix’e trade olmasıyla beraber kendisi için yeni bir sayfa açılıyor demekti. Kadrosunda Shawn Marion, Penny Hardaway gibi oyuncuları bulunduran ve bir yenilenme sürecine giren Phoenix takımı dizginlerini genç Marbury’ye vermişti. Artık Marbury’nin gerçek bir lider olması gerekliydi. Kağıt üstünde her şey çok pozitif görünüyordu. Ancak gelişmeler yine istendiği gibi olmadı. Marbury, Phoenix tarihinde 1996-97 sezonundan sonra (Kevin Johnson, 20.2) ilk defa 20.0 sayı ortalamasını geçen oyuncu oldu ve 20.4 sayı, 8.1 asist ortalamaları tutturdu ancak Phoenix takımının 13 seneden beri ilk defa playofflara kalamamasını engelleyemedi. Belki Koç Scott Skiles ise Marbury’den gayet memnun olduğunu ”Bizim Marbury ile bir sorunumuz yok. Koçluğunu yapmak gayet kolay. Yavaş yavaş da bir lider olacak.” sözleriyle dile getirmişti. Marbury’nin takımı Phoenix playofflara girememişti, diğer tarafta Kidd, Marbury’den devraldığı kaptanlık koltuğunda gemisini NBA finallerine taşıştı. Durum böyle olunca tüm eleştiri okları tekrar Marbury’nin üzerinde toplanmaya başladı. Olay sürekli döndürülüp dolaştırılıp Marbury’nin lider vasıflarının olmamasına getirildi. Marbury ise bu eleştirilerden etkilendiğini açıkça söylüyor ve ekliyor ”Evet o an benim için her şey kötüydü. Trade’den karlı çıkan takım Nets gibi gözüküyordu ve eleştirilmemden doğal bir şey yoktu ancak insanlar Kidd ile aramızda 6 yaş olduğunu unutmamalı ve geleceği görebilmeliler”. Bu cümlelerde saklı olan şey ise Marbury’nin Kidd’in aksine her geçen gün daha da olgunlaştığı ve gelişimini devam ettirdiği idi. Buna güzel bir örnek ise bir önceki sezon sayı bulmakta zorlanan Phoenix’in 2001-02 sezonunda takım halinde en çok sayı atan takımlardan biri haline gelmesidir.

”Evet o an benim için her şey kötüydü. Trade’den karlı çıkan takım Nets gibi gözüküyordu ve eleştirilmemden doğal bir şey yoktu ancak insanlar Kidd ile aramızda 6 yaş olduğunu unutmamalı ve geleceği görebilmeliler”. Marbury

Marbury yavaş yavaş takımını oynatmaya başlıyordu. Bu arada All-Star hafta sonuna seçilmeyen Marbury alkollü araba kullandığı gerekçesiyle polis tarafından tutuklanmış ve bir haftalık All-Star tatilini ailesinin yerine polisin yanında geçirmişti. Olaydan sonra “Hatalıyım. İçki içerken araba sürdüm ve bu benim yapmaman gereken bir şeydi. Sadece kendime değil başkalarına da zarar verebilirdim. Annemde yanlış yaptın dedi. Bir daha bunu tekrarlamayacağım” diyerek olayı gayet olgunlukla karşıladı. Senenin sonlarına doğru, Marbury yeni evlendiği ortaokul aşkı LaTasha ile gittiği Lakers final serisinin son maçında kendisi ile trade edilen Nets’in yeni ”kahramanı” Kidd’i izliyordu. Lakers’ın attığı bir basketten sonra alkışlayan Marbury’e Lakers’ı tutup tutmadığı sorulduğun da ”Nets kazanacağına Lakers kazansın daha iyi” şeklinde bir cevap veriyordu. Bir zamanlar gitmek için her şeyini vereceği takım olan Nets’de kendisine haksızlık yapıldığına inan Marbury böylece duyduğu kini de ortaya da koyuyordu. Maç sonunda Lakers, Nets’i yeniyor ve seriyi 4-0 ile kazanarak NBA şampiyonu oluyordu. Marbury’nin de dileği yerine gelmişti.

“Bire birde beni kimsenin tutabileceğini zannetmiyorum. Benim oyun felsefem karşımdaki defansı yıkmak ve arkadaşlarıma boş şut yaratmak. Benim ürettiğim sayılar ise defansı geçip pas atacak adam bulamadığım zaman zorunluluktan attığım sayılar. Ayrıca istediğim zaman 40 sayı atabileceğimi düşünüyorum. Ama dediğim gibi benim için ilk iş pas atmak çok darda kalırsam şut da atarım.” Stephon Marbury

Maç sonunda kendisi ile yapılan bir röportajda bazı ilginç açıklamalarda bulunan Marbury “Bire birde beni kimsenin tutabileceğini zannetmiyorum. Benim oyun felsefem karşımdaki defansı yıkmak ve arkadaşlarıma boş şut yaratmak. Benim ürettiğim sayılar ise defansı geçip pas atacak adam bulamadığım zaman zorunluluktan attığım sayılar. Ayrıca istediğim zaman 40 sayı atabileceğimi düşünüyorum. Ama dediğim gibi benim için ilk iş pas atmak çok darda kalırsam şut da atarım.” diyordu. Aslında Marbury bu cümlelerle bir anlamda gelecek sezon Phoenix’de üstlenmeyi planladığı rolü de açıklar gibiydi. Ayrıca Marbury maç sonrasında Kidd hakkında ”Herkes olaya tek taraflı bakıyor. Kidd’in yaşı malum ve yakında free agent olacak. Eğer New Jersey onunla bir 7 sene daha anlaşabilir ve her sene NBA finallerine çıkmayı başarabilirse ne mutlu onlara. İşte o zaman bana ne derseniz kabul.” şeklinde konuşuyordu.

2001-02 sezonunu sakatlıklarla geçiren Marbury yazın her iki bileğinden de ameliyat oldu. Bunu dışında alkollü araç sürme olayından dolayı 10 gün hapiste yattı. Bunları neden mi söylüyorum? Çünkü Marbury, 2002 yazında bu dakikalar hariç her anını basketbola adadı. Ağırlık çalışarak şu ana kadar ki en iyi fiziksel durumuna geldi. Bunun yanında şutlarını geliştirdi. Her anını basketbolla geçiren Marbury yeni sezona çok daha farklı bir Marbury olarak girdi. Sahada bir lider gibi davranan Marbury’deki en önemli değişikliği koç Johnson şöyle ifade ediyor ”Marbury geçen sene sahada iletişim problemleri yaşardı. Bu sene geldiğinde ise tam tersine bize saha içindeki oyuncularla iletişimimizde yardımcı olan bir lider gördük karşımızda. İşte biz buna olgunlaşma diyoruz.” Koç Johnson Marbury’de gördüğü bu değişiklik hakkında ”20’li yaşların ortalarındaki insanların bir özelliği vardır. Bu yaşlarda bir değişiklik olur, bir düğmeye basılır ve kötü gidiyor gibi görünen her şey bir anda yoluna girer. İnşallah Steph’de gördüğümüz bu değişiklikte bu cinsten bir değişikliktir.” diyor. Bu değişikliği bir yıllık evli olduğu ve Xaviera adlı çocuğunun annesi olan LaTasha da gözlemlemiş olacak ki; ”Marbury çok olgunlaştı. Artık New Jersey’de ki gibi arkadaşlarıyla çok gezmiyor, ailesine daha çok zaman ayırıyor. Öyle ki bizi Orlando’ya Disneyland’a bile götürdü” şeklinde bir yorumda bulunuyordu.

”Marbury geçen sene sahada iletişim problemleri yaşardı. Bu sene geldiğinde ise tam tersine bize saha içindeki oyuncularla iletişimimizde yardımcı olan bir lider gördük karşımızda. İşte biz buna olgunlaşma diyoruz.” Phoenix Koçu Frank Johnson

CrunchBury

Marbury çok değiştiğini ve yazın yaptığı çalışmaların karşılığını aldığını herkese gösterdi. Sahada tam bir lider gibi oynayan Marbury 22.3 sayı (lig 12.si) , 8.1 asist (lig 4.sü) ortalamalarıyla oynarken takımını playofflara taşımasını bildi. Bunun yanında başta liseli çaylak Amare Stoudemire ve Shawn ”TheMatrix” Marion olmak üzere herkesi All-Star seviyesinde bir oyuncu olmaya itti. Öyle ki All-Star hafta sonunda Marion ve Marbury All-Star maçında oynarken Amare’de rookie-sophomore maçında ve smaç yarışmasında boy gösterdi. Bunun yanında Amare yılın çaylağı ödülünü alan ilk Phoenix’li olma ünvanını kazandı. Bu sene diğerlerinden farklı olan diğer bir şey ise Marbury’nin taraftarlarca çok seviliyor olması. Her maç “Starbury” tezahüratları ile çınlanan West American Arena’da Marbury oynadığı oyunla olsun, son saniyelerde ve önemli dakikalarda aldığı sorumlulukla olsun taraftarın gönlünde yer edindi. Marbury bu sezon 17 kez son periyoda 10 ve üstü sayı kaydederek, nasıl sorumluluk alabileceğini gösterdi. Başta playoffların ilk maçında San Antonio karşısında attığı son saniye basketi olmak üzere, maç kazandıran basketlerle de son saniyelerin adamı oldu. Gary Payton, Sam Cassell ve Michael Redd’den oluşan Milwaukee kısalarını denize döktüğü 26 Şubattaki maçta 3.periyodunda 18, son periyodunda ise 17 sayı üreterek maçı 41 sayı, 7 asist ve 6 ribaund ile tamamladı ve Suns’a 118-112’lik galibiyeti getiren oyuncu oldu. Lakers karşısında son periyotta 14 sayı bulduktan sonra Marbury için, Los Angeles guardı Derek Fisher,”Son zamanlarda çok olgunlaştı. Kidd takasından sonra herkes onun üstüne geldi ama o bu zorlukları omuzlamayı bildi. Gün geçtikçe daha fazla sorumluluk alıyor. Onun için çok mutluyum ve o kesinlikle ligin en iyi beş guardından biri” diyordu.

”Son zamanlarda çok olgunlaştı. Kidd takasından sonra herkes onun üstüne geldi ama o bu zorlukları omuzlamayı bildi. Gün geçtikçe daha fazla sorumluluk alıyor. Onun için çok mutluyum ve o kesinlikle ligin en iyi beş guardından biri” Derek Fisher

Ayrıca Marbury bu sene ligde takımına offense (sayı ve asist) yönünden en çok katkı yapan oyuncular ortalamasında %41.4 ile üçüncü sırada yer aldı. Yani Marbury takımının offansının %41.4 ü demek. Her ne kadar Phoenix’in bu seneki başarısında çaylak Amare Stoudemire’ın rolü çok büyük gibi gözükse de esas olan Marbury’nin takımı iyi yönetmesi. Playofflar’ın ilk turunda şampiyon San Antonio’ya elenen Suns, Spurs’u çok zorlamış ancak Duncan gibi dominant bir oyuncuya kafa tutamayarak 4-2 yenilmişti. Seride köprücük kemiğinde çatlak ile oynayarak cesaretini bir kez daha ortaya koyan Marbury seriden sonra takımı hakkında



“Ben, Matrix, Penny, Amare ve Jacobsen ile çok genç ve kaynaşmış bir grubuz. Bu sene birbirimize çok iyi alıştık. İleriki senelerde ben bu takımı şampiyonluk kupasını kaldırırken hayal edebiliyorum” derken gerçekleşmesi zor ama imkansız olmayan bir rüyasını dile getiriyor.

Marbury 2003-2004 yılında New York Kniks'e transfer oldu. 2004-2005 sezonunda yüksek ortalamalara ulaştı. 1.781 sayı attı, 668 asist yaptı ve maç başına 6 blokla oynadı. 2005-2006 yılında ise 977 sayı atan Marbury, 382 Asist yaptı ve maç başına 4 blokla oynadı. 2005-2006 yılında önceki yıllardan daha düşük bir istatistikle oynadı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://enjekte.wwooww.net
The Ceo
-_- White Shaq -_-
-_- White Shaq -_-
The Ceo


Erkek Mesaj Sayısı : 408
Yaş : 29
Nerden : Antalya
Kayıt tarihi : 06/08/08

Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Oyuncu Biyografileri   Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyPerş. Ağus. 28, 2008 9:58 pm

ADI : Vince Carter
Lakabı : Vinsanity,Vince The Prince,Half Man Half Amazing

Forma Numarası : 15

NBA'deki Takımı : New Jersey Nets
Doğum Tarihi : 26 Ocak 1977
Boyu : 1.98
Kilosu : 97

Başarıları

1- 1998 Yılın Çaylağı Ödülü
2- 2000 NBA All-Star Slam Dunk Şampiyonluğu
3- 3 All-Star Maçı Genel Oylaması 1.liği
4- 1 Olimpiyat Altın Madalyası

Verdiğimiz bu kısa bilgilerden sonra daha detaylı bilgilere geçelim.




Vince Carter 26.01.1977 yılında Florida'da Dünyaya geldi. 9 yaşında iken, 12 yaş altı eyalet turnuvasına katıldı. Kısa boyuna rağmen oynadığı basketbol ile bir anda tüm dikkatleri üzerine çekti. Vince Carter bugün ayakta alkışladığımız smaçlarının ilkini 13 yaşında yapıyordu. Ancak babası Harry Carter'ın orkestra şefi olması Vince Carter'ın hayatına müziği soktu. Vince Carter Lise yıllarının sonuna geldiğinde 7 farklı enstruman çalabiliyor bunun yanındada okulun basketbol ve voleybol takımlarının kadrosunda bulunuyordu. Fakat Vince Carter liselerarası turnuvada bir maçta 47 sayı, bir diğer maçta on dan fazla blok yapınca tercihini baketboldan yana kullanmıştır. Carter lisedeki son yılında ligin en iyi 3. forvet oyuncusu olarak gösteriliyordu.

Vince Carter, üniversitedeki tercihini Rasheed Wallace ve Jerry Stackhouse'u NBA'e kaptıran fakat Amerika'nın en iyi NCAA takımı olma özelliğini koruyan UNC'den yana kullandı. UNC o sezona 2 yeni çaylak Vince Carter ve Antawn Jamison ile başladı. Vince sezon boyunca hem oyun kurucu hemde kısa forvet olarak oynadı. 19 kez ilk 5 başladı. Fakat ilk sezonda beklendiği gibi iyi zamanlar alamadı. Yalnızca 10 maçta çift haneli sayılara ulaşabildi. İlk yılını 7.5 sayı, 3.8 ribound ve 1.3 asist ortalamaları ile tamamladı. Fakat Vince Carter o sezon bütün seyircileri muhteşem smaçları ile coşturmayı başardı.

NCAA'de ilk sezonunda fazla zaman bulamayan Carter, o sezon McInnis'in NBA'e gitmesi ile rahat bir nefes aldı. Maç başına ortalaması bir anda 28dk. olan Carter fırsatı tepmedi. Takımını hem final four'a taşımayı hemde kendisine müthiş bir hayran kitlesi yarattı. Takımının en skoreri olarak UNC'yi Final Four'a soktu. O sezon final four'da Airzona'ya mağlup olan UNC aradığı başarıya ulaşamadı. Ancak Carter gibi çok büyük bir starı Dünya basketboluna kazandırmayı başardı. O sezon NBA Slam Dunk şampiyonu olan Kobe Bryant'ın yaptığı hareketlerin çoğunu Vince Carter rakip savunmalara karşı yapıyordu.

Çalışma azmi ile şut yüzdesini doğru orantılı olarak arttıran Carter, 3. sezonuna bomba gibi girme isteğindeydi. Vince o sezon 15.6 sayı ortalamasına ulaşıyor ve takımını 2. skoreri oluyordu. Fakat UNC bir kez daha şampiyonluğa ulaşamıyordu. Vince Carter ise NCAA'deki son maçında sahanın en skoreri oluyordu(21 sayı).




Vince Carter 4. sezonunu beklemeden profesyonellik kararı aldı. Zaten uzun süredir ona olan ilgi fazlaydı. Vince Carter geçen 3 sezonun tamamında NBA menajerlerinin listesinde bulunuyordu. NBA'de durum ise sürekli kötüye gidiyordu. M.J'in basketbolu bırakmasının ardından özellikle seyirci bazında düşüklük yaşanmaktaydı. Tam da bu sırada Vince Carter ilaç gibi gelmişti. Özellikle NBA'de bir lider oyuncunun eksikliği bulunmaktaydı. Ve Carter kararını verip 1998 NBA Draftına katıldı.

Bizim içinde ayrı bir önem taşıyan bu draft organizasyonunda Vince Carter 5. sıradan Golden State takımına seçiliyordu.

Fakat eski üniversite arkadaşı Antawn Jamison ve bir miktar para karşılığı Kanada yolunu tutuyordu. O sezonki lokavt Vince'in hayalini yarıda bıraktı. Ancak Şubat ayında başlayan sezonda ilk maçına Boston karşısına çıktı. O maçın son periyodunda yaptığı müthiş smaç ile jeneriklere ilk kez konu oluyordu. Toronto Raptors'ın yeni salonu Air Canada Centre'ın açılışında attığı 27 sayı ile kendisine Air Canada ünvanını takmayı başarıyordu. O sezon sonunda Vince Carter ile Toronto bir rekora imza atıyorlardı. Carter, 118 oyun 113'ünü alarak yılın çaylağı olurken, Toronto %46'lık oran ile NBA'de takım rekorunu kırıyordu. Carter o sezonu 18.3 sayı, 5.7 ribound ve 3.0 asist ortalamaları ile bitiriyordu. NBA özlediği ortama Carter ile kavuşmuştu.



Giden seyirciler yeniden salonları doldurmaya başlamış, özellikle Toronto Raptors'ın maçları yok satar olmuştu. Ulusal kanallar Toronto maçlarını önceleri yayınlamazken gelen yoğun istekler üzerine maçları yayınlamaya başladılar.

Carter 1998'de NBA'ye besinci sirada Toronto Raptors tarafindan Draft edildi.Ayni sene 1998-1999 sezonunda yilin en iyi Caylagi secildi.Vince Carter ikinci sezonunda (sophamore) buyuk bir taraftar kitlesi sayesinde 2000 yili All-stari oldu.Carter 2000 yilinda smac yarismasinada katilarak o yaratici ve olaganustu smaclari ile 2000 All-star Samc sampiyonuda olarak adini herkese duyurdu. Vince Carter bir ilke imza atarak verilen bir odul ile"Gelcegin atleti" unvaninida kazandi.Drafttan once Bostan Celtics menejeri Leo Papile Carter icin "Kolejde en cok ilgimi ceken oyuncuydu Inanilmaz bir oyuncu ve korkutucu bir yetenek demisti.Bu genc Jordanin velihati olucak dediginde ise herkesi sasirtmisti.Daha ikinci sensinde Unlu spor markasi NIKE ile anlasti ve nike onun icin ayakkabidan ote t-shirt , sort vb... uretmeye basladi ve tabii ahyranlarida nike'a hucum etti. Neyse , Vince'in kolej onurlarinda iki Final Four oynama, All-American Second Team takimina secilme, North Carolina oncesi All-ACC takimina secilme gibi buyuk basarilari var.Bu arada Vince'e verilen oduller arasinda dunyanin en iyi oyuncularindan birisi oldugunu gosteren bir odulde vardi.Bolgesel Bati karmasina 1997 ve 1998'de iki kez NBA gitmeden secildi.NBA'de ilk sezonunda Toronto ile , Carter tum caylaklar icinde en skorer oyuncu olmasina karsin caylak yilinda 6 kezde double doubles yapti. Ribaundlarda 5.7 ile dorduncu , top calmada 1.10 ile besinci , sut yuzdesinde de %45'lik bir yuzde ile oynayip altinci , serbest atislarda %76 ile sekizinci oldu. Caylak sezonunda , sezonun kendisi acisindan en yuksek sayisini 32 sayi ile Houstan Rockets'e atti ve kendi rekorunu bir sene sonra 47 sayi ile Milwaukee'ye atarak kirdi. Ilk defa bir Torontolu oyuncu NBA'de Haftanin Oyuncusu secildi.

İlk play off serisinde New York karşısına çıkan Carter ve arkadaşları hiçbir maçtan galip ayrılamıyor ve rakibine 3-0 ile boyun eğiyordu. Carter 2000 yılı yazında yapılan Sydney olimpiyatlarında takımına altın madalayı kazandırıyor kendiside dev Weis'ın üzerinden yaptığı smaç ile tarihe geçiyordu.

Bir sonraki sezonda takımına 47 galibiyet kazandıran Carter, sezonu 27.5 sayı ile tamamlıyor ve birkez daha New York'un play off lardaki rakibi oluyordu. Fakat bu kez daha olgun bir Toronto, Knicks'e yetiyor seriyi 3-2 ile geçen Carter ve arkadaşları 76ers'ın Doğu yarı finalindeki rakibi oluveriyordu. Seri tamamen Iverson, Vince savaşı şeklinde geçti. 3.maçta 50 sayı kaydeden Vince Carter play off rekorunu kırdı. Serinin son maçında Oakley'in kaçırdığı boş turnike belkide Toronto'nun kaderini değiştiriyordu. Ayrıca o maçta Iverson 16 asist ile kariyer rekoru kırıyordu. Bunun yanında hakemin son 2 saniyede Vince'e 3'lük pozisyonunda faul yapılmasına rağmen topu kenara vermesi hala akıllarda. Bu son topu kullanan Carter basketi bulamayınca Toronto o sezona şanssız şekilde veda ediyordu. Aynı yaz takımı ile sözleşmesini 6 yıl uzatan Carter bunun yanında 94 Milyon $ alacaktı. Seri tamamen Iverson, Vince savaşı şeklinde geçti. 3.maçta 50 sayı kaydeden Vince Carter play off rekorunu kırdı.



Serinin son maçında Oakley'in kaçırdığı boş turnike belkide Toronto'nun kaderini değiştiriyordu. Ayrıca o maçta Iverson 16 asist ile kariyer rekoru kırıyordu. Bunun yanında hakemin son 2 saniyede Vince'e 3'lük pozisyonunda faul yapılmasına rağmen topu kenara vermesi hala akıllarda. Bu son topu kullanan Carter basketi bulamayınca Toronto o sezona şanssız şekilde veda ediyordu. Aynı yaz takımı ile sözleşmesini 6 yıl uzatan Carter bunun yanında 94 Milyon $ alacaktı.

2004-2005 sezonu icerisinde ise Toronto Raptorstan ayrılarak New Jersey NETS'e takas edildi. Vince Carter dünyada 3 milyondan fazla hayranı ile herkesin gönlune girmeyi başardı .
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://enjekte.wwooww.net
The Ceo
-_- White Shaq -_-
-_- White Shaq -_-
The Ceo


Erkek Mesaj Sayısı : 408
Yaş : 29
Nerden : Antalya
Kayıt tarihi : 06/08/08

Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Oyuncu Biyografileri   Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyPerş. Ağus. 28, 2008 9:59 pm

Timothy Theodore Duncan

yaklaşık 98. 000 kişinin yaşadığı (St.Croix) Virginia adalarında 25 nisan 1976 da dünyaya geldi. William ve Delysia Duncan çifti nin 3. çocuğu olarak doğan Tim'in Tricia ve Cheryl adında iki ablası vardı.
Büyük ablası Tricia o zamanlar Seul Olimpi yatlarına katılmıştı. Yüzmede iyi derece yapan ablasını örnek alan Tim erken yaşta yüzmeye başladı nerdeyse her gün sadece yüzüyor du. Süper dereceler yapıyordu ve o zaman kendi dalında Virginia adalarında birinciydi. Tim'in arkadaşları çalıştırıcıları daha doğ rusu onu tanıyan herkes ilerde rekort men bir yüzücü olacağını bekliyordu.

Ama 1989 Karayip Denizinde olan Hugo Kasırgası Virginia Adalarını çok büyük etkiledi. Bütün adayı mahvettiği gibi Duncan'ı da mahvetmişti. Duncan çalışmalarını yüzme havuzlarında yapıyordu. Ama hiç bir havuz sağlam kalmadığı için Tim çalışmasına denizde devam etmeye başladı. Ama denizden korkuyordu nedeni ise ada yakınlarına gelen köpek balıklarıydı.Çalışmasına kısa bir süre devam ettikten sonra ileride olmak istediği rekortmen yüzücü hayalleri bitti ve yüzmeyi bıraktı. Bu inanılmaz kasırga Tim'e asıl başka yönden zarar vermişti. Çünkü; o zaman kanserle mücadele eden annesi tedavisine devam edemedi. Adada çok az sağlam yer kalmıştı. Ve anne Duncan’ın direnişi fazla sürmedi ve 1990 da vefat etti.

Bir kasırga Tim'in hayatını oldukça değiştirmişti. Yüzme havuzları adada tamir edildikten sonra bile artık o kadar yüzmek istemiyordu. Çünkü aklına yaşadıkları geliyor ve çok üzülüyordu. O sıralarda kocasıyla Ohio'da olan tim'in ablası Cher annesinin ölümünden sonra ailesine destek olmak için tekrar adaya döndü. Ve gelirken Tim'e bir hediye gelmişti : küçük bir basketbol potası. Bu hediyeyi eniştesi Rick Lowery (o zamanlarda NCAA division III de oynuyordu) düşünmüştü. Evin bahçesinde sürekli o potayla uğraşan Tim daha önce hiç basketbol oynamamıştı. Ama bu oyunu çok sevmişti. Sürekli zamanını o potada geçiriyordu. Eniştesi o zaman boyu 1.82 olan Tim'e guard hareketlerini boş zamanlarında öğretiyordu. Sürekli guard hareketleri çalışan Tim'in boyu o liseye girdiğinden beri yaklaşık 15-16 cm uzamıştı. Ve artık guard oynayamazdı.

1992 yılında NBA deki bir grup çaylak oyuncu(başlarınca Alonzo Mourning bulunuyordu) basketbolu ve NBA'yi sevdirmek için geziler yapıyorlardı. Bu gezilerden birini de Karayiplere yapmışlardı. Ve gittikleri yerde gösteri maçı yapıyorlardı. Bu maçlardan birini gören ve daha sonra maçların birine katılan Tim, Alonzo Mourning'e karşı çok güzel bir oyun sergilemişti ve başta Chris King herkesin ilgisini çekmişti. Bunun üzerine Chris NCAA takımı Wake Forest'ın koçu Dave Odom'u aradı ve Duncan hakkında bilgi verdi. Olayı duyar duymaz adaya yönelen Doom St. Croix e gidip Tim Duncan ile görüştü ve onla anlaştı. Artık Tim NCAA'de oynayan bir oyuncuydu. Sadece bir hobi olarak evin bahçesinde oynadığı basketbol hayatını tamamen değiştirmişti

NCAA YILLARI
Tim NCA'in güçlü ekiplerin den Wake Forest'ın forma sını giyiyordu. Ve ilk maçını 25 Kasım 1993'de (Wake Forest'ın sezon açılış maçı) Alaska'ya karşı oynadı. Maçta hiç şut kullanmadı ama 7 sayı ve 1 blok istatistiği vardı. Bu da onun skora katkı yapmasa da diğer yönlerden katkı yapabildiğini gösteri yordu. Tim ilk maçlarında lige tam alışamamıştı. Ama bir süre sonra durdurulamaz hale geldi Double-doublelık perfor manslar yapmaya başladı ve NCAA'de ilk sezonunu 33 maç oynayarak bitirdi. %54.5 iç şut yüzdesi %74,5 serbest atış la 9.8 sayı ve 9.6. ribaundla tamamla mıştı. Ayrıca ilk sezonunda bazı maçlarda fazla sayıda blok yaptı ve ribaund aldı. Sophomore olduktan sonra ilk sezonunda büyük bir gelişme
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://enjekte.wwooww.net
The Ceo
-_- White Shaq -_-
-_- White Shaq -_-
The Ceo


Erkek Mesaj Sayısı : 408
Yaş : 29
Nerden : Antalya
Kayıt tarihi : 06/08/08

Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Oyuncu Biyografileri   Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyPerş. Ağus. 28, 2008 10:01 pm

kat ederek 16.8 sayı ve 12.5 ribaund ve 4.22 blokla 3 sn. koridorunu raki be dar etmişti. Onun bu perfor mansı sayesinde Wake Forest kendi klasma nında(ACC) ilk sıraya çıkıyordu.
3. yılında ise sayı ortalaması 19.1 ribaund ortalaması 12.3 blok ortala ması 3.75'e yük selmişti. Wake Forest yine ACC de ilk sırayı alarak bu sefer şampiyon olmuş tu. Tim ise yılın oyuncusu ve yılın savunmacısı ödülü nün sahibi olmuş tu. ACC konferan sı final maçında Starbury (S. Mar bury)'nin takımı karşısında 27 sayı 22 ribaund 6 asist

4 blokluk performansıyla herkesi büyüleyen Duncan ayrıca 1996'da bir maçta 14 sayı 15 ribaund ve 10 blok la oynayarak Wake Forest tarihinde tiple double yapan 2. oyuncu oldu. Yine 1996 yılında 24 double yaparak artık NCAA' de takımını taşımaya kararlıydı. Ama karşısına çıkan Kentucky e direnemeyen Wake Forest elenmişti. Basketbolla geç tanışma daz avantajını çalışarak kapatan Duncan NCAA in en önemli uzunlarından biri olmuştu.

1996 yazının 6 Temmuzunda Tim dream team 3 ün yıldızlarına karşı kendisini deneme fırsatı buldu. Pota altında NBA in yıldızlarıyla cebelleşen Tim sahadan güzel notlarla ayrılmıştı. Ve artık NCAA'de oynamamalıydı. NBA'ye gitmeliydi. Ama kendi eksiklerinin olduğunu ve bu eksikleri NCAA de kapatacağını söylemişti. Aslında Duncan'ı NBA girmekten alıkoyan şey annesinin sözüydü. Annesi tüm çocuklarının üniversite bitirmesini istemişti. Duncan da sözü tuttu ve son üniversiteyi bitirdi son NCAA senesinde de çok güzel istatistikler yapan Duncan 1997 draftına girmişti.

SAN ANTONİO YILLARI

1967–1968 sezonunda Dallas Chaparrals adıyla kurulan ve NBA’ye girmeden 3 sene önce San Antonio Spurs adını alan takım. NBA ‘de normal sezonda çok iyi işler yapıyordu. Her ne kadar playoff ta yapamamasına karşın. Lig de sadece bir sezon galibiyet yüzdesi %50 nin altına düştü. Bu da sakatlıklardan dolayıydı. O zaman takımın en iyi oyuncuları Amiral (David Robinson) ve Sean Elliot’du. O sezon bu oyunculardan hiç yararlanamayan Spurs sadece 20 maç kazanmıştı. Ama şans onlara güldü. Ve draftta ilk sıradan Timothy Thedore Duncan‘ı seçeceklerdi (Spurs böyle bir şans daha önce çok kötü bir sezondan sonra David Robinson’u kadrosuna dâhil ederek yaşamıştı). Ve 97 Lotery draftında ilk sıradan Tim’i seçtiler.

1980’lerde Houston’da oynayan Hakem Olajuwon ve Ralph Sampson’a verilen dev ikiz kuleler lakabı daha ligin başında süper ikili olan TD ve Amiral içinde söylenmeye başlamıştı. Tim ve Amiral ne kadar etkili ve uyumlu olacağı beraber oldukları ilk sezonda kendini belli etmişti. Önceden pivot oynayan Tim uzun forvet oynuyordu. Ve ligde uzun ve etkili olduğu için rakipleri çok zorlanıyordu. NBA’ deki ilk maçına Denver karşısında çıktı ve maçı 15 sayı 10 ribaund alarak tamamladı. All Star haftasına kadar 18.3 sayı 11.6 ribaundla beraber 2.5 asist ve 2.39 blok ortalamasını tutturdu. All Star maçında ise 15 dk oynadı ve 2 sayı 11 ribaund aldı. All Star haftasından sonra kendini daha da geliştiren Tim kalan maçlarda 25.1 sayı 12.1 ribaund 3 asist ve 2.68 yapan duncan bir çaylak için ligi şu süper performansla tamamladı: 21.1. sayı 11.9 ribaund 2.7 asist ve 2.71 blok. Ayrıca Tim sezon ayın çaylağı seçilmişti. Sezon sonunda ligin en iyi 5’ine de seçilen Tim ilk sezonunda 57 double double yaparak. Bu alanda binciydi. Ribaund krallığında 3. blokta 6. sayı krallığında 13. sıradaydı. Tim’in ilk sezonunda en yüksek rakamları Golden State’e karşı 35 sayı, Chiago’ya karşı 22 ribaunddu. Sonuç olarak San antonio önceki sezonuna göre 36 maç daha kazanmıştı. Playoff’ta ise ilk tur Suns’ı 3-1 ile geçti. 2. turda ise sakatlanan Duncan’ın yokluğu sayesinde Utah'a elendiler.

1998-1999 sezonu yani Tim’in ikinci sezonunda ise NBA ‘de bazı karışıklıklardan dolayı lig geç başlamış ve 50 maçla sınırlandırılmıştı. Tim o sezonda 21.7 sayı 11.4 ribaund 2.4 asist ve 2.52 blokla yine sezonun in en iyi beşine ve bu sefer en iyi savunma beşine de seçildi. Ayrıca 37 double double yaparak yine bu dalda birinciydi. İlk 14 maçta sadece 6 maç kazanan Spurs’ta Ellie’nin, süperstar Elliot’un Avery Johnsonun ve İkiz Kulelerin harika oyunuyla kalan maçlarda sadece 5 kez kaybedince Spurs ligi lider tamamlıyordu. Duncan o sene de en yüksek skorunu 39 sayıyla yapmıştı. Play-off ‘a da fırtına gibi giren Spurs ilk turda Minesota’yı 3–1 ikini turda Lakers ve batı finalinde Portland’ı 4-0 la geçerek finale adını yazıdrdı. Finalde ise yine büyük rol oynayan Tim’in katkısı vardı. Ve New York’u 4–1 geçerek Spurs şampiyon oluyordu. MVP ödülü ise herkesin beklediği gibi Tim’e veriliyordu. 1999–2000 sezonu ise Tim için harika başladı. 23.2 sayı ortalaması 12,4 ribaund ortalaması ile oynayan duncan bir maçtada triple double yapmıştı. Duncan sezon sonunda ise yine en iyi 5 ve savunma 5’i ne seçildi. MVP sıralamasında ise 5. sıraya seçildi. Play-off’ta ise ilk turdan phoenix suns a elendiler. Duncan bir çok takımın teklifine rağmen Spurs’ta kalmaya karar verdi.




2000-2001 sezonunda ise Spurs 58 galibiyet aldı. Ve geçen sene Shaq ın aldığı double double krallığını da geri alıyordu. Sezonda yine müthiş bir oyun sergileyen duncan 22.2 sayı 12.2 ribaund 3.0 asist ve 2.34 blokla yine NBA in en iyi beşine ve savunma beşine seçildi .Play-off ta ise ilk turda Minnesota’yı ikinci turda Dallas’ı geçerek finalde Lakers a rakip oldular. Ama 4 maçta süpürüldüler. Duncan Lakers maçında 40 sayı ile kariyerinin play-off rekorunu kırarken Spurs tarihinde Gervin ve Robinson’dan sonra 40+ sayı atan 3. oyuncu oluyordu. Yazın ise Tim’in hayatında büyük bir değişiklik oldu ve eskiden beri beraber olduğu Amy ile evlendi 2001-2002 de ise yine süper bir sezon geçirip kötü bir playoff-la bitiren spurs yine 58 maç kazanıyordu. Duncan kendisini çok geliştirerek 25.5 sayı ve 12.7 ribaund 3.7 asist ve 2.48 blok ortalamalarıyla sezon MVP si oldu. Batı konferansında 3 ay ayın oyuncusu seçildi. 70 maçta takımının yükünü çeken Duncan 69 maçta takımının en çok ribaund alan oyuncusu olma başarısını gösteriyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://enjekte.wwooww.net
The Ceo
-_- White Shaq -_-
-_- White Shaq -_-
The Ceo


Erkek Mesaj Sayısı : 408
Yaş : 29
Nerden : Antalya
Kayıt tarihi : 06/08/08

Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Oyuncu Biyografileri   Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyPerş. Ağus. 28, 2008 10:01 pm

Ve bir kez daha ligin en iyi beşi ve savunma beşine seçiliyordu. Ayrıca Karem Abdal Jabbar , Patrick Ewing , Hakeem Olajuwon ve Shaq’tan sonra sonra sayı ribaund ve blok sıralama sında her birinde ilk beş sırada bulunan Duncan bu özellikte 5. oyuncu olurken bir sezonda 2.000 sayı 1000 ribaund barajını geçen 14. NBA oyuncusu oluyordu. Tabi birde Bob Mc Addo dan sonra ilk kez double doublelarda 4 kez ligi zirvede tamamlayan forvet oyuncusu ünvanını alıyordu. 26 Aralık Dallas maçında 19/28 iç şut 15/15 serbest atış isabetiyle oynayan duncan kariyer rekorunu 53 sayıyı başarıyordu. Sezonda sadece bir maç haneli sayı atamadı.


2002 play-off ları Tim için kötü günleri getirecekti. İlk turdaki Seattle serisinde 21 sayı 10 ribaund 11 asist le oynayarak triple double yapıyordu. Ve ilk turda ki 21 sayılık galibiyeti o getiriyordu. Sonra duncan için çok üzücü bir olay meydana geldi. Seride 2-1 öndelerken 4.maç öncesi baba William Duncan’ın ölüm haberi geliyordu. Tim o yüzden 4. maç oynamadı ve cenazeye gitti. Birçok kişi Tim’in geri dönünde kötü oynayacağını düşünüyordu. Ama o takımını yalnız bırakmadı ve 5. maç geri döndü ve 23 sayı 9 ribaundla oynayarak spursu 2. tura çıkarıyordu. İkinci turda rakip Lakers’ti duncan 29,0 sayı 17,2 ribaund gibi inanılmaz bir istatistikle oynadı. Ama bu ortalamalar seriyi çeviremedi ve seri 4-1 bitti. Bu arada Duncan da 25 ribaundla bir rekor daha kırmıştı.

2002–2003 sezonunda Spurs önemli bir değişim sürecine girdi. Takımda oyuncular değişiyordu. San antonionun ilk beşi şöyle oluyordu: Amiral TD Bonen Parken ve Stephon Jackson. Benchte ise Ginobili, Willis, Malik Rose , S.Smith ve Speddy Claxton olacaktı. Takımda artık Parker da önemli rol alacaktı. Sezon başladığında Duncan Parker ve benchten katkı ile San Antonio iyi iş yapıyordu. Bu sezon Robinson’un son sezonuydu. Ve ona bir şampiyonluk hediye etmek istiyorlardı. Sezon sonunda San Antonio 60 galibiyetle ilk sırada yer alıyordu. Duncan 23.3 sayı ve 12.9 ribaund ortalamalarıyla ard arda 2. kez sezon MVP si alıyordu. Ama double double krallığını Kevin Garnett'e teslim ediyordu. Duncan gelenek haline getirdiği en iyi beş ve en iyi savunma 5ine seçiliyordu. Play-off ta ise ilk turda Suns’ı 2 . turda Dallas’ı 4-2 ile geçiyordu. Ve finaldeki rakipleri New Jersey Nets oluyordu. 1. maç 32 sayı 20 ribaund 6 asist 7 blokla oyndı ve seriyi 1-0a getirdi. 2. maçta çok güzel bir oyun sergileyen Duncan yenilgiyi önleyemedi. 3. maç New Jersey de Duncan 21 sayı 16 ribaund la oynadı ve seriyi 2-1 e getirdi. 4 maçta büyük bir çekişme yaşandı ama New Jersey son saniyede 1 sayı farkla kazandı ve seriye denge geldi. 5. ve 6. maçta da Duncan’ın harika istatistikleri sayesinde San Antonio şampiyon oluyordu. Ve MVP yine Duncan’a gidiyordu. Amiral Robinson ise son senesinde şampiyonluğu yaşıyordu.

2003–2004 sezonunda Duncan ilk kez Robinsonsuz yoluna devam edecekti. Robinsonun boşalan yerini Minesota’da oynayan Radoslav(Rasho)Nesterovic le doldurdular. Nesterovic ile Duncan beraber güzel bir blok ikilisi oluşturacağına inanılıyordu. Ardından Arjantinli guard Emanuel Ginobili ile Stephon Jackson dönüşümlü oynamaya başladı. Hedoyu da ilk beşe yerleşti. Benchte ise Robert Horry (bu adamı sevmeyen var mı?), Ron Mercer, Devin Brown, Charlie Ward, Anthony Carter dan oluşuyordu.. Tabii ki takımın her şeyi TD idi. Sakatlıklarından dolayı bazı maçları kaçırmasına rağmen San Antonio 57 maç kazandı. Ve batıda 3. sırada yer aldı. Duncan ise 22,3 sayı 12,4 ribaund ile Sezonun en iyi beşine seçiliyordu. Ama bu sefer en iyi 2. savunma beşine seçiliyordu. Play-off ta Memphisi 4-0 la geçtiler. Yine başrolde Duncan vardı. Konferans finalinde ise rakip Lakers'tı ilk iki maçı kazanıp seriyi 2-0 yapan Spurs 3. ve 4. maçı kaybederek avantajı da kaybediyordu. 5.maçta ise Derek Fisherin mucizevi basketi sayesinde San Antonio kaybediyordu. 6. maçta ise Duncanın direnişine karşı Kobe ve Shaq coştu. Ve Lakers 88-76 lık skorla finale çıktı..Duncan ise bu seride 20,7 sayı 12,2 ribaund ortalamasıyla 03-04 sezonunu kapattı.

2004-2005 sezonunda ise çok süper başlayan San Antonio sene içinde Duncan'ın sakatlığı yüzünden 16 ve Ginobilinin aynı nedenden kaçırdığı 8 maç vardı. Ayrıca evleri SBC Center da sadece 3 maç kaybettiler. Zaten 5 sezondur sezon içi grafiğinde şampiyon adayı olarak gösteriliyordu. Sezona Brent Barry i transfer ederek başladılar. Sezon ortasında NY dan Nazr Mohammed le Malik Rose u takas ettiler. Ayrıca Glenn Robinsonu aldılar. Amiralin gitmesiyle boşalan 5 numarayı Nesterovic iyi yapamıyordu. Ama N. Mohammed boşluğu Duncan’la çok güzel doldurdular. Sezonu San Antonio 59 galibiyetle tamamladılar. Duncan yine geleneği sürdürdü ve double double performans göstererek hem en iyi 5 hem de savunma 5'ine seçildi. 20,3 sayı 10,1 ribaund 2,64 blok(lig de 3.) ile oynadı. 44 Double double yaparak bu alanda 5. oldu.

Play-off'a gelince ilk seriyi Denver karşısında 4-1 üstünlük sağladı. Sonra rakipleri Seattle karşısında üstün bir oyun sergileyen Spurs o seriyi 4-2 geçti. Batı finalinde ise Phoenix'e rakip oldu. Phoenix kendisinden beklenen oyunu vermedi mi deyim San Antonio çok güzel oynadı mı deyim bilemedim bence ikisi de oldu ve Suns sadece bir maç kazandı ve seri 4-1 bitti. Tabii ki Spurs'u buraya kadar Duncan ve Ginobili taşıdı.

Final serisinde Detroit'in rakibi olan Spurs ilk 2 maçı kazandı 3. ve 4. maçı kaybetti. 5. maç ise uzatmada Robert Horry mucizesiyle geçti. 6. maçı Detroit kazanırken son maçı Spurs alıp bir kez daha şampiyon oldu. Tabii ki de MVP duncana verildi. Duncan play-off boyunca 23,6 sayı 12,4 ribaund la oynadı. Ve şampiyonlukta başrol oynadı.



NBA BAŞARILARI

-1997-1998 yılın çaylağı seçildi ve en iyi çaylak beşine seçildi.

- NBA'e geldiğinden beri NBA'in sezon ilk beşine seçildi.

- 6 kez 1. 2 kez 2. savunma beşine seçildi.

- 3 kere şampiyonluk yaşadı. 3 kere şampiyonluk MVP si aldı.

- 1 kere sezon MVP si aldı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://enjekte.wwooww.net
The Ceo
-_- White Shaq -_-
-_- White Shaq -_-
The Ceo


Erkek Mesaj Sayısı : 408
Yaş : 29
Nerden : Antalya
Kayıt tarihi : 06/08/08

Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Oyuncu Biyografileri   Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyPerş. Ağus. 28, 2008 10:02 pm

Adı: Ben Wallace

Boy: 6' 9"

Kilo: 240 lbs.

Pozisyon: Forward/Center

Doğum Yeri: White Hall, Alabama

Doğum Tarihi: September 10, 1974

Kolej: Virginia Union

NBA Takımı: Detroit Pistons


CESUR YÜREK, BEN WALLACE

Wallace 11 çocuklu bir ailenin 10. çocuğu olarak dünyaya geldi.

Küçüklüğünde babası ve kardeşleri ile sık sık balığa, yüzmeye ve ava gider, her normal çocuk gibi atarisinin başından kalkamazdı. Ama onu yaşıtlarından ayıran bazı özellikleri de vardı. Küçük Ben fazlasıyla güçlü bir vücuda sahiptir ve hemen hemen tüm spor branşlarını son derece iyi bir şekilde yapmaya yatkındır. Hayatı boyunca da bu fiziksel üstünlüğünün avantajlarını sonuna kadar kullanır. Wallace lisedeyken hem Amerikan futboluna hem beyzbolla hem de basketbola ilgi duymaktadır. Bu üç sporda da o kadar başarılıdır ki her birinde eyalet karmasına seçilir. Aslında insanlar Wallece cüssesinde birisini gördükleri zaman onun hantal biri olduğunu düşünebilirler. Rakipleri de onu basketbol sahasında ilk gördüklerinde onun hantal ve sadece rakiplerini ite kaka yakınına düşen ribaundları alabilecek bir uzun olduğunu düşünmüşler. Bu konuda eski Pistons yıldızı, günümüzün Tv yorumcusu Bill Laimbeer’ın söyleyecek bir iki lafı var: “Wallace, ribaundlarla ilgili eski yargıların geçersiz olduğunu hepimize kanıtladı. Her zaman ribaund almanın sıçramaktan çok yer tutma ile ilgili olduğunu söylerlerdi. Ama Ben, ribaundlarını insanları potadan uzak tutarak aldığı kadar onlardan daha yükseğe sıçrayarak da alıyor. İnanılmaz bir sıçrama yeteneğine sahip olduğu kadar çok da çabuk. Bana fazlasıyla Dennis’i hatırlatıyor. Belki de Dennis’ten sonra gördüğüm bire birde en etkili savunmacı. Ama sanıyorum ki Ben kendini geliştirmeye devam edecektir çünkü gerçekten All-Star seviyesinde bir oyuncu olması için ne yapması gerektiğini biliyor. Maç başına aldığı 12-13 ribaund’un ve yaptığı 3-4 bloğun yanına en azından 10-12 sayıyı da eklemesi gerekli.” Yukarıda bahsi geçen fiziksel yetenekleri az kalsın onu bir Amerikan futbolu yıldızı yapacaktı. Lise takımında gösterdiği performans üniversitelerin ilgisini çeker. Auburn Üniversitesi ona burs teklif eder. Wallace okul yetkilileri ile yaptığı konuşmalarda hem basketbol hem de futbolu kastederek ikisinde de aynı anda oynayıp oynayamayacağını sorar. Onlardan aldığı olumlu cevap karşısında tereddütsüz okula katılım için gerekli kağıda imza atarak üniversiteye gönderir. Okulun yolunu tutarken hem basketbol hem de futbolda yıldızlaştığı günlerin hayalini kurmaktadır ama kampüse vardığı anda tüm hayalleri yıkılır. Okul yetkililerine basketboldan bahsettiği anda hepsi şaşırarak ona daha önce onunla hiç basketbol hakkında konuştuklarını hatırlamadıklarını, okulda basketbol oynamasının mümkün olmadığını onu futbol oynaması için aldıklarını söylerler. Anlaşmazlığın nedeni ise oldukça komiktir. Amerikan futbolunda bir takım oyuncularını iki farklı kadroya ayırır. Yeteneklerine göre defansif oyuncular ve ofansif oyuncular. Sahada top hakimiyeti kimdeyse ona göre bir takım sahaya sürülür. Wallace da telefonda “ikisini” de aynı anda oynayıp oynamayacağını sorduğunda okul yetkilileri onun hem hücum takımında hem de savunma takımında oynamak istediğini sanarak bunu sevinerek kabul etmiştir. Wallace o anki duygularını şöyle anlatır: “Bunları duyduğum zaman kulaklarıma inanamadım. Ben de oradan çekip gittim. Basketbola aşığım. Bu yüzden Amerikan futbolu ve basketbol arasında bir seçim yapmak zorunda kaldığım zaman hiç tereddütsüz basketbolu seçtim. Wallece, Auburn’ü terk ettiği zaman hayatı hakkında kurduğu gerçek anlamda hiçbir planı kalmamıştı. Ta ki bir basketbol kampında gelecekteki idolü Charles Oakley ile karşılaşana dek.




Oakley topu göğsüme fırlattı ve “hadi başlayalım” dedi. Herkes bizi izliyordu. O benim dudağımı patlattı ben de onun burnunu!..

Oakley hepimizi karşısına oturtup azarlamaya başladı. Sürekli bizim çok yumuşak olduğumuzu hiç gayret gösterip çalışmadığımızı söyledi. Sonra da içimizde kimsede onunla teke tek oynayacak yürek olup olmadığını sordu. Ben de elimi kaldırdım. O da topu aldı ve göğsüme fırlattı: “Hadi başlayalım!”dedi. Herkesin önünde oynamaya başladık. O benim dudağımı patlattı ben de onun burnunu kanattım. Wallece’a o maçı kimin kazandığı her sorulduğun genelde aynı tepkiyi verir. Evvel suçlu bir çocuk ya da masum bir kedi yavrusu gibi acındırıcı gözlerle suçunu gizlemek istermiş gibi bakar ve cevap verir: “Ben kazandım.” Ama tuhaftır ki Wallace, Oakley’in burnunu sürtmüş olmaktan çok da memnun değildir: “Ben daha 17 yaşımdayken bile üzerimden şut atamazdı, şutlarını hep bloklardım.” Bu teke tek maç hakkında Wallece’ın Pistons’tan kankası Stackhouse tarafından yapılan yorum da ilginçtir: “Oak asla bizim Ben’i geçemez.”

NCAA GÜNLERİ

Evet sonuçta maçı Wallece kazandı ve Oakley’e gününü gösterdi. Ama Oak bu çocuğun gerçekten yetenekli olduğunu fark etmişti. Onu kanatlarının altına alarak korumayı ve ona yol göstermeyi kafasına koydu. Charles gidip Wallace’a hangi okula gittiğini sorar. O da olanları anlatarak artık önünde fazla seçeneği kalmadığını söyler. Bunun üzerine Oakley, Cleveland’daki bir arkadaşına telefon açar. Bu çocuğu izlemeleri gerektiğini anlatarak Wallece’ı oradaki bir kampa gönderir. Kampta başarılı olan adamımız kapağı Cuyahoga CC’ye atar. Orda 24 sayı, 17 ribaund ve 7 blok gibi inanılmaz ortalamalara ulaşır ve tekrar daha büyük okulların antrenörlerinin dikkatini çeker. Ama ne kadar iyi bir okula transfer olacaksa olsun benchte oturmak istemeyen Wallece, daha sezon bitmeden takımını terk eder ve soluğu Oakley’in yanında alır. Oakley de idarecilerle konuşarak onu mezun olduğu okul olan Virginia Union’a aldırır. Burada ceza hukuku eğitimi alan Ben, 12.5 sayı, 10.5 ribaund ve 3.7 blok ortalamalarına ulaşarak takımını NCAA Division 2’da Final Four’a taşır. Ama okulu basketbolda adı sanı duyulmamış bir okuldur ve Wallace oyunuyla NBA scout’larının çok da ilgisini çekmez. Dolayısıyla katıldığı 96 NBA Draft’ında seçilemez. Wallace üzülmekle beraber o an için NBA seviyesinde bir oyuncu olmadığının farkındadır bu yüzden bunu kendisine fazla dert etmez. Daha çok çalışmaya başlar ve Boston antrenörü M.L Carr onu takımın yaz kampına davet eder.





BOY PROBLEMİ

Bu arada Wallece’ı çağıran Carr, bu boyuyla onun pivot ya da power forvet oynamak için çok kısa olduğunu onu kampta off guard veya kısa forvet olarak deneyeceğini söyler. Aslında NBA kayıtlarında boyu 2.06 olarak gözükse de Wallece’ın gerçek boyunun ancak 2 metre olduğu söyleniyor. Hatırlayacaksınız “Sir” Charles Barkley’in boyu da öncelikle 1.98 olarak kabul edilirken bir süre sonra 1.96’ya inmiş en son ise gerçekte 1.92 olduğu ortaya çıkmıştı. Bu tür olaylar diğer bir çok NBA yıldızı için de geçerli. Kim bilir belki de bu arkadaşlar kemik erimesi hastalığından mustariplerdir. Vah zavallılarım vah...
Tabii ki bu boyuna göre pozisyon seçme formülü ona pek yaramadı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://enjekte.wwooww.net
The Ceo
-_- White Shaq -_-
-_- White Shaq -_-
The Ceo


Erkek Mesaj Sayısı : 408
Yaş : 29
Nerden : Antalya
Kayıt tarihi : 06/08/08

Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Oyuncu Biyografileri   Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyPerş. Ağus. 28, 2008 10:04 pm

Sonuçta Ben, kampta fazla forma şansı bile bulamayarak Boston kampından ayrıldı ve Washington’la antrenmanlara çıkmaya başladı. Çaylak sezonu Wallace için pek parlak geçmedi. O zamanki adı Wizards yerine Bullets olan Washington’da takımın ancak 12. adamıydı. 34 maçta forma görev alan Wallece maç başına ancak 5.8 dk sahada kalırken 1.1 sayı ve 1.7 ribaund ortalamalarına sahipti. Bu arada ismi, tanınmasa da basketbol camiasında kulaktan kulağa yayılmaktaydı. Washington’daki bu gizemli oyuncu, antrenmanlarda Juwan Howard ve Chris Webber da dahil olmak üzere çoğu oyuncunun canına okumaktaydı. Bir sonraki sezon sahada kaldığı süreyi tam 3 katına çıkartarak maç başına 15.8 dk oyunda kaldı. Indiana karşısında ilk kez bir maça ilk beşte başladı ve aldığı 12 ribaundla sahada en çok ribaund alan ismi oldu. Sezonda toplam 61 maça çıkarken bunların 16’sında ismi maça başlayan beşte yer alıyordu. Ortalamaları ise fazla kıpırdamamış, sayı ortalamasını ancak 3.1’e, ribaund ortalamasını ise 4.8’e çıkartabilmişti. Bullets’taki üçüncü sezonunda ise içindeki cevher biraz da olsa ortaya çıktı. Cleveland karşısında attığı 20 sayı ile kariyerindeki en yüksek rakama ulaşırken ribaund hanesinde de 10 yazıyordu. Bu sırada süre aldıkça double-double yapmaya başladı. Bucks karşısında 14 sayı ve 14 ribaund’luk, Toronto’ya karşı da 12 ribaund, 16 sayılık performanslar ortaya koydu. Sezon sonuna gelindiğinde aldığı süre 10 dk. daha artmıştı. Bu artış da beraberinde 6.0 sayı, 8.3 ribaund ve 1.96 blokk ortalamaları getirmişti. Washington bu sezonun sonunda büyük bir hata yaparak elindeki tüm yetenekli power forvetleri kaçırdığı gibi Wallece’ı da kaçırdı. Wizards, Orlando ile yaptığı takasta Wallace,Tim Legler, Terry Davis ve Jeff McInnis’i göndererek Magic’ten 1995-96 sezonunda Tuborg forması, geçtiğimiz yıl da Ülker forması giyen Isaac Austin’i kadrosuna kattı. Orlando da oynadığı 81 maçın tümünde kendisine ilk beşte yer bulan Big Ben, bu maçlarda 4.8 sayı, 8.2 ribaund ve 1.6 blok ortalaması tutturdu. Sonraki sezon Orlando da ayağına gelen fırsatı elinin tersiyle iterek Grant Hill yüzünden gözü kör olmuş bir şekilde Chucky Atkins ve Ben Wallace’ı Grant Hill’le takas etti. Tabii ki o dönem de Hill mi yoksa Wallace mı diye soracak olsaydınız akıl sağlığı yerinde olan herkes Grant Hill cevabını verirdi. Ama Orlando idarecileri en azından Wallace’ı kadrolarında tutmaya çalışarak takasa başka isimleri dahil etmeyi deneyebilirlerdi. Bu takasın sonucu ortada. Magic, astronomik bir anlaşmaya imza attırdığı Hill’i geçirdiği sakatlıklar yüzünden oynatamazken, Pistons şu anda ligin blok ve ribaund kralına sahip bulunmakta.

PİSTONS’IN YENİ KÖTÜ ÇOCUĞU

Pistons’taki ilk yılında Wallace 80 maçta oynarken bir kez daha oynadığı tüm maçlara ilk beşte başlar. Ama bu kez kendisine daha önce tanınmayan bir şansa sahip olarak sahada 34.5 dakika ortalamasıyla kalır. Sahada kaldığı süre bu kadar çok artınca Wallace da tüm marifetlerini daha iyi sergilemeyi başarır. Maç başına 13,2 ribaund ortalaması ile ligde ribaund krallığını zorlar ama Mutombo’nun arkasında 2.sırayı alır. Aldığı 1052 ribaundla toplamda ligin en çok ribaund alan ve bu sayede Pistons’ın Dennis Rodman’dan sonra 1000 ribaund barajını geçen ilk oyuncusu olur. Ayrıca sezon boyunca Dikembe Mutombo ile beraber arka arkaya 20 ve üzeri ribaund alabilen iki oyuncudan biridir ve Orlando maçında 28 ribaund ile kariyerinin en yüksek rakamına ulaşır. Bir sezon evvel 1.60 olan blok ortalamasını ise 2.30’a çıkarır. Pistons tarihine hem ribaund, hem top çalma hem de blok ortalamalarında takımın lideri olan ilk isim olarak geçer. Yılın Savunmacısı ödülü için yapılan oylamada ise 6 oy alarak beşinci olur. Ama maalesef bu performansı takımı için yeterli olmaz ve Detroit normal sezonu ancak 32 galibiyet ile kapatır. Geçtiğimiz sezon ise kariyeri için bir zirvedir. Takımın başına New Jersey, Portland ve Indiana’da 11 sezon asistan coach’luk yapan Rick Carlisle getirilir. Takımdaki bu yeni yapılanmada Stackhouse kendini bulur ve ilk kez egosunu bir kenara bırakarak olması gereken oyuncu gibi oynar. Corliss Williamson bench’ten gelerek inanılmaz bir katkıda bulunur ve takım Ben Wallace’ın liderliğinde sahada inanılmaz bir savunma uygular. Sonuçta da takım uzun bir aradan sonra 50 galibiyet barajına ulaşarak 1990 yılından sonra ilk kez Merkez grubu şampiyonu olarak tamamlar. Wallece sahada 36.5 dakika ortalamasıyla kalırken hücumda daha agresiftir, %53’lük bir şut yüzdesiyle 7.6 sayı averajı tutturur. 13.0 ribaund ve 3.48 ortalamaları ise onu her iki kategoride de NBA’in zirvesine taşır. Yakaladığı bu başarıyı ise daha önce NBA tarihinde ancak Hakeem “The Dream” Olajuwon, Kareem Abdul-Jabbar ve Bill Walton’ın yakaladığını söylersem sanırım Big Ben Wallace’ın ne kadar önemli bir başarıya imza attığını anlatabilirim. Üstelik Wallace’ın boyu diğer 3 oyuncu ile kıyaslanamayacak derecede de kısa. Bu mükemmel savunma performansı doğal olarak onu rekor bir şekilde “Yılın Savunmacısı” ödülüne ulaştırır. Oylama tamamlandığında en yakın rakibine 114 oy fark atmıştır. Wallace ayrıca tutturduğu 1.7 top çalma ortalaması ile bu kategoride de ilk 15 içindedir. Sezon içinde 2 defa haftanın oyuncusu seçilen Wallace, 24 Şubattaki Milwaukee maçında da 10 sayı, 17 ribaund ve 10 blok ile kariyerindeki ilk triple-double’ı gerçekleştirir. 24 Mart’ta Boston karşısında ise kariyer rekorunu bir kez daha egale eder ve 28 ribaund’a ulaşır.

Tüm bu başarılarının yanında regular sezonda Doğu’da 2.sırayı alan Detroit ile kariyerinde ilk playoff maçına çıkar ve 21 Nisanda Toronto karşısında 19 sayı, 20 ribaundluk muhteşem bir oyun ortaya koyar. Kariyerindeki bu ilk playoff tecrübesinde çok başarılı maçlar çıkaran Wallace, ilk turda Toronto karşısında 8.2 sayı, 15.0 ribaund, 2.2 blok ve 2.2 top çalma; konferans yarı finalinde Boston karşısında 6.4 sayı, 17.2 ribaund, 3.0 blok ve 1.6 top çalma ortalamalarını yakalar. Evet Wallace kendini tüm NBA’e kanıtlamıştır, artık oda ligin yıldız oyuncular arasındadır.

Majesteleri Michael Jordan’ın antrenörü Doug Collins onun hakkında şunları söylemekte: “Bence Wallace, Jason Kidd’le beraber sayı üretmeden oyunu domine edebilen az sayıda oyuncudan biri.” Başkan Joe Dumars daha Grant Hill’i Atkins ve Wallace ile takas ettiği gün basına takımın fazla yumuşak olduğunu ve aralarına katılan bu iki yeni oyuncuyla beraber takımın çok daha sert ve dişli olacağını söylemişti. Dumars oyunculuğunda zekasıyla oynayan bir isimdi. Şu ana kadar takımın başında olduğu sürede aynı muhteşem zekayı masa başında da kullanmakta.



Bazı isimler daha şimdiden Wallace’ın Pistons tarihinde bir kilometre taşı olduğunu düşünüyor ama Wallace bu durumdan endişeli. En azından Joe Dumars’ın beklentilerini yükseltmesinden korkuyor: “Sanırım benimle anlaştıklarında kendileri bile benim tam olarak ne tür bir oyuncu olduğumun farkında değillerdi. Onlar sadece sahada çalışan ve biraz ribaund alan bir oyuncu istemişlerdi ama sanırım ben bundan daha fazlasına sahibim. Yeni koç, yeni bir takım ve yeni bir sistem benim de kariyerimde yeni bir sayfa açmama yardımcı oldu.” Aslında Wallace’ı yakından tanıyan insanlar sahada rakipleri için fazlasıyla korkutucu olan bu adamın saha dışında çok yumuşak bir ses tonuyla konuşan, eğlenceli ve maket araba yaparak vakit geçiren sıradan bir insan olduğunu söylüyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://enjekte.wwooww.net
The Ceo
-_- White Shaq -_-
-_- White Shaq -_-
The Ceo


Erkek Mesaj Sayısı : 408
Yaş : 29
Nerden : Antalya
Kayıt tarihi : 06/08/08

Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Oyuncu Biyografileri   Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyPerş. Ağus. 28, 2008 10:04 pm

Adı: Kenyon Martin
Boy: 6' 9"

Kilo: 234 lbs.

Pozisyon: Forward

Doğum Yeri: Saginaw, MI

Doğum Tarihi: Aralık 30, 1977

Kolej: Cincinnati '00

NBA Takımı: Denver Nuggets

Kenyon Martin 30 Aralık 1977’de Saginaw Michi gan’da Lydia Moore ve Paul Boby’nin çocuğu olarak dünyaya geldi. Kenyon çocuklu ğunu ise Güney Dallas yakınların daki Oak Cliff’ de geçirdi.


Kenyon’a birisi sataştığı zaman onu bu durumdan kurtaran ve dayılanan çocukları döven çoğunlukla büyük ablası Tamara olmaktaymış. Merak edenler için bugün Martin’in göğsünün üzerinde bulunan “Bad Ass Yellow Boy” dövmesi o günlere bir gönderme niteliği taşımaktadır. Martin’e çocukluk günleri sorulduğunda gayet kibar bir cevap alıyoruz: “Ben pısırık çocukluk günlerimden bu yana çok değiştim. Benimle o zamanlar uğraşan herkese -nazik bir el hareketiyle birlikte- alın bunu diyorum!!” Kimilerine göre bugün Kenyon’ın yaptığı sportmenlik dışı fauller bile çocukluğu ile doğrudan ilgili. Martin’in hoş bir çocukluk geçirmediği kesin ama a-sosyal bir karakterden bir NBA yıldızına dönüşmek kolay olmasa gerek. İşte bu noktada sporun insan hayatındaki etkisi daha da belirgin bir hal almakta. Pısırık bir gencin sadece birkaç yıl içinde NBA efsanesi Oscar Robertson’ın NCAA rekorlarına göz dikmesini herhalde başka türlü açıklayamayız.

Sade bir savunmacıdan, NBA draft’ında bir numaradan seçilmeye uzanan yol;
Kenyon Martin, Cincinati Üniversitesi’ne ilk geldiği günlerde atletik özelliklerini ön plana çıkaran, fena savunma yapmayan ama çok sınırlı hücum yetenekleri olan bir oyuncuydu. Freshman sezonunda (1996-97) ancak üç maça ilk beşte başlayan Martin, sahaya çıktığı 22 maçta 2.8 sayı, 3.4 ribaund ve 0.4 asist ortalamasıyla oynamıştı. Üstelik %31 gibi rezalet ötesi bir serbest atış yüzdesiyle tam anlamıyla vasat bir bench oyuncusu profili vermekteydi ki NCAA takımlarında gayet bol miktarda bu tarz oyunculardan bulunmaktadır. Tabii O sezon Cincinati Bearcats’in tüm sezon öncesi (pre-season) anketlerinde bir numara olarak gösterildiğini de hesaba katarsak böyle bir kadroda kendisine yer bulmasının da bir freshman için oldukça zor olduğunu da göz ardı etmemeliyiz. O sezon Cincinati, Conference USA (C-USA) şampiyonluğunu kazanmasına rağmen NCAA turnuvasında büyük bir hayal kırıklığıyla evine geri dönecekti. Takımdaki yıldız son sınıf öğrencilerinin yıl sonunda mezun olmasıyla eski Yeşil Çam filmlerindeki meşhur “Bugün assolist gelmedi. Bari sen çık da bir-iki şarkıyla şu müşterileri oyala” tarzı bir fırsat yakalayan Kenyon, 1997-98 sezonunda eline geçen bu fırsatı gerçekten iyi kullandı. Atletik özelliklerini ve acı kuvvetini oyuna daha çok yansıtan Martin, bir anda rakip takımların en çok çekindiği savunmacılardan biri haline gelmişti. Oynadığı 30 maçın hepsine ilk beşte başlayan Kenyon, ortalamalarını 9.9 sayı, 8.9 ribaund ve 2.8 blok’a yükseltti. Sezon boyunca en çok akıllarda kalan performansını ise DePaul karşısında 24 sayı, 23 ribaund ve 10 blok ile oynadığı maçta sergiledi. Böylelikle 31 yıl sonra ilk kez bir UC (University of Cincinati) oyuncusu triple-double yapıyordu. Martin’in yükselen performansıyla beraber Cincinati, bir kez daha hem C-USA’de regular sezon hem de C-USA turnuvası şampiyonluğuna ulaştı. Martin de C-USA turnuvası MVP ödülünün yanı sıra konferansın en iyi savunmacısı ödülünü kucaklıyordu. 98-99 sezonuna üst üste 15 galibiyet alarak başlayan Cincinati Bear Cats, ard arda gelen 4. C-USA şampiyonluğuna ulaşıyordu. Kenyon ise bir yıl önceki istatistiklerine yakın bir performans ortaya koyup 10.1 sayı ve 6.9 ribaund ile oynayarak College Hoops Insider tarafından yılın en iyi savunmacısı olarak ödüllendirilmiş, Basketball News tarafından yılın en iyi savunma ve Associated Press tarafından da All-American ilk beşine seçilmişti. Artık o NCAA’in en iyi savunmacılarından biri kabul edilen, vasatın üzerinde bir oyuncuydu. Ama NCAA’deki son sezonunda öyle bir sıçrama gerçekleştirdi ki tüm Amerika artık onun Kolejlerdeki en iyi oyuncu olduğu konusunda hem fikir hale geldi.

“Eskiden her maça çıktığımda Tanrıya lütfen bana faul yapmasınlar diye dua ederdim. Öyle ki hakemler bana yapılan bir faulü çalmadığı zaman bile sesimi çıkartmıyordum. Ama bu sezon çalınmayan faullere bayağı sinirlenmeye başladım!!” - Kenyon Martin-

DerMarr Johnson (Atlanta Hawks takımında oynamakta ama sezon öncesi bir trafik kazasında boynunu kırdı ve sezonu açamadan kapadı!) ve Steve Logan (Golden State tarafından bu yıl 30. sıradan seçilmesine rağmen Warriors'ın guard bolluğu dolayısıyla kendisine kadroda yer bulmadı.) gibi güçlü bir back court’la desteklenen Martin, ilk kez hücumda daha evvel hiç yapmadığı şeyleri yapmaya başlamıştı. Orta mesafe şutları artmış, çembere daha korkusuzca ve daha çok yüklenmeye başlamış hatta ilk kez üç sayılık atışlarında bile isabet bulmuştu. Hatta ilk üç sezonundaki %48’lik ortalama serbest atış yüzdesi bile %68’e çıkmıştı; “Eskiden her maça çıktığımda Tanrıya lütfen bana faul yapmasınlar diye dua ederdim. Öyle ki hakemler bana yapılan bir faulü çalmadığı zaman bile sesimi çıkartmıyordum. Ama bu sezon çalınmayan faullere bayağı sinirlenmeye başladım!!”

Yükselen Yetenek

İnanılmaz savunma becerilerinin yanına eklediği patlayıcı hücum gücüyle Martin, (18.9 sayı, 9.7 ribaund, 3.5 blok!) Cincinati’nin rakiplerini ezip geçmesini sağlıyordu. Bu arada Tulane karşısında da 28 sayı, 13 ribaund ve 10 blok ile kariyerinin ikinci triple-double’ına imza atmıştı. Tüm basın drafta ilk sırada seçilmesi beklenilen yıldız power forvet’in peşindeydi ve daha da önemlisi herkes onun nasıl kısıtlı hücum yeteneklerini bir sezon içerisinde bu kadar çok geliştirdiğini merak ediyordu. Martin’in cevabı ise çalışmanın bir sporcu için ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktaydı; “Sadece benden istenileni yaptım. Bob, geçtiğimiz sezonun sonunda bana gelecek sezon daha çok sayı atıp atamayacağımı, buna kapasitemin olup olmadığını sordu. Ben de tüm yaz hücum hareketlerim üzerinde çalıştım, her gün saatlerce şut attım ve sanırım hücum yönümü geliştirmeyi başardım. Çünkü bunu yapamayacağını düşünseydi Bob’ın benden böyle bir şey istemeyeceğini biliyordum. Onu hayal kırıklığına uğratamazdım.” Daha evvel ki başarısız NCAA turnuvası maceralarından sonra bu kez Cincinati taraftarları en azından final four bekliyorlardı. Sonuçta Amerika’nın en dominant front court oyuncusu Bearcats’teydi. Ama tüm hayaller Kenyon Martin’in C-USA turnuvasında sağ bacağını kırmasıyla son bulacaktı. Martin’siz UC ancak ikinci tura kadar yükselerek şampiyonluk bekledikleri turnuvadan elleri boş bir şekilde geri dönüyordu. Martin ise üzüntüden kahrolmuş bir biçimde evinde dinlenmekteydi; “Ameliyattan çıktığım zaman her şeyin bittiğinin farkındaydım. İsyan etmek istiyordum. Niye böyle bitmişti. Bu şekilde bitemezdi, bitmemeliydi!! Arkadaşlarım sahada her şeyiyle savaşırken ben evimdeki rahat koltuğuma uzanmış onları seyrediyordum hem de bana en çok ihtiyaç duydukları anda. Kendimi sanki onlara ihanet etmiş gibi hissettim. Bacağım kırık da olsa bir şekilde onların yanında, sahada mücadele ediyor olmalıydım!!” diyerek benchde alçılı ayağı ile arkadaşlarına destek verdi.

“Arkadaşlarım sahada her şeyiyle savaşırken ben evimdeki rahat koltuğuma uzanmış onları seyrediyordum hem de bana en çok ihtiyaç duydukları anda. Kendimi sanki onlara ihanet etmiş gibi hissettim. Bacağım kırık da olsa bir şekilde onların yanında, sahada mücadele ediyor olmalıydım!!” -Kenyon Martin-




Oscar Robertson’dan sonra UC tarihinin en iyi oyuncusu

Sezon sonunda Kenyon, NCAA’deki tüm ödülleri silip süpürerek Naismith, Wooden, Associated Press, Sporting News, NABC ve Amerikan Ulusal Basketbol Yazarları Birliği yılın oyuncusu ödüllerini kazandı. Bildiğiniz üzere Oscar “Big O” Robertson, NCAA ve NBA tarihinin gelmiş geçmiş en büyük oyuncularından biridir. Cincinati Üniversitesi’ni tarihinde ilk kez NCAA turnuvasına ve Final Four’a taşıyan Robertson, kolej kariyerinde tutturduğu 33.8 sayı ortalamasıyla ( NCAA tarihinin en iyi 3. sayı ortalaması) 3 kez yılın oyuncusu ödülüne ulaşmış, NBA kariyerinde ise 1971’de Milwaukee’yi şampiyonluğa taşımış, 6 kez NBA asist kralı olmuş ve NBA’in en büyük skorerleri arasına da adını yazdırmıştır. Amerikan Ulusal Basketbol Yazarları Birliği yılın oyuncusu ödülünü en son kazanan Cincinati oyuncusunun Oscar Robertson olması sanırım bu ödülün ne kadar zor kazanıldığını ve Kenyon Martin’in de kendisini hangi ölçüde geliştirdiğinin kanıtıdır. Martin’in bu ödülü kazanmasından sonra Robertson’ın yorumu şu olmuştur: “40 yıl sonra bu ödül ilk kez bir UC oyuncusuna gitti ve bu onuru bir başka Bearcat ile paylaşmak kişisel olarak bana çok şey ifade ediyor.” Ayrıca Martin kolej kariyerinde kullandığı 875 şutun 513’ünde isabet bularak %58 şut yüzdesiyle Oscar Robertson’ın önünde okul rekorunu elinde bulundurmakta. Martin’in elinde tuttuğu ve şu an için kırılmasına imkansız gözüyle bakılan bir diğer rekor ise 292 blokla Cincinati tarihinin en çok blok yapan oyuncusu olması.




Millenyumun Bir Numarası!!

Hidayet’in Sacramento tarafından 16. sıradan seçilerek göğsümüzü kabarttığı 2000 Draft’ına genel olarak baktığımız zaman gerçekten çok sayıda yıldız adayla karşılaşmamıştık. Bu yüzden Kenyon Martin’in birinci sıra için rakibi yok denecek kadar azdı. Dolayısıyla ilk sıradan seçilmesi neredeyse hiç kimse için sürpriz olmadı. C-USA tarihinin en başarılı koçu Bob Huggins’in draftla ilgili değerlendirmesi ise şu şekildeydi: “Kenyon, hak ettiği sıradan seçildi. O benim yetiştirdiğim en iyi oyuncuydu. Ayrıca Dallaslı bu genç adam kadar kendisini geliştiren başka birisini de görmedim. Takıma katıldığında iyi bir savunmacı ve ribauntçuydu ama hücum yeteneklerini çok geliştirdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://enjekte.wwooww.net
The Ceo
-_- White Shaq -_-
-_- White Shaq -_-
The Ceo


Erkek Mesaj Sayısı : 408
Yaş : 29
Nerden : Antalya
Kayıt tarihi : 06/08/08

Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: Oyuncu Biyografileri   Oyuncu Biyografileri - Sayfa 2 EmptyPerş. Ağus. 28, 2008 10:06 pm

Düşünün medya ve rakip takımlar bile ondaki gelişim karşısında afallayıp kaldı. Bu çocuk sahada sizin ondan istediğiniz her şeyi yapar. Kimi isterseniz savunur. Artık hook atışları, pota altı dönüşleri, orta mesafe şutları da gelişti. Ama NBA’de 4 numara için biraz kısa ve çelimsiz kalabilir. Sanırım kısa forvet oynamaya da yavaş yavaş alışacaktır.”

“ Ben hayatımda böyle bir şey görmedim!! Adamın kemiği paramparça olmuştu ama o hala oynamak için diretiyordu!!” -Stephon Marbury-

Nets’in yeniden yapılanma süreci

1967 yılında Americans ismiyle kurulan ve ABA’da mücadele eden

New Jersey, 1969 yılında New York’a taşınarak ismini New York Nets olarak değiştirdi. Nets, ABA’da kazanılan iki şampiyonluğun ardından 1976-77 sezonunda ABA’dan NBA’e geçmeye karar verdi. Bir sonraki sezon ise takım tekrar New Jersey’e taşındı. Geçtiğimiz haftalarda yaşanan ve Byron Scott’ın; New York- New Jersey rekabeti denen bir şeyin varolmadığını çünkü rekabetin ancak birbirine yakın seviyedeki iki takım arasında meydana gelebileceğine dair manidar sözleriyle alevlenen New Jersey-New York sürtüşmesinin sebeplerinden birisi bu. Diğer neden ise New Jersey’lilerin onlara göre daha gelişmiş ve zengin olduğuna inanan ve kendilerini daha üstün gören komşu New York’lulardan bir nevi intikam alma duygusu olabilir. Konumuza geri dönersek New Jersey, geçtiğimiz yıla kadar NBA’in pek de başarılı takımlarından biri değildi. 1998-99 sezonunda John Calipari’nin yönetimindeki Nets ancak 15 galibiyet alabilmişti. Calipari’nin yerine getirilen Don Casey’de de durum çok da farklı olmamış ve NJ, 31 galibiyet almıştı. 2000-01 sezonuna girilirken NJ yönetimi, takımı Magic Johnson’ın 1980’lerdeki “Show Time” Los Angeles Lakers’ının en önemli oyuncularından Byron Scott’a emanet etmeye karar verdi. Böylelikle Scott, Nets tarihinde birinci sıradan Draft edilmiş ikinci oyuncuyla beraber çalışma fırsatını yakalamıştı. (Merak eden arkadaşlar için Nets’in daha önce birinci sıradan seçtiği oyuncu, şu an Sixers’da oynayan, süper bir kariyere sahip olabilecekken disiplinsizliği ve uyumsuzluğu nedeniyle her şeyi elinin tersiyle iten Derrick Coleman’dı.) Martin için çaylak sezonu (rookie season) oldukça iyi geçiyordu. 12.0 sayı, 7.4 ribaund ve 1.66 blok ortalamasıyla tüm çaylaklar arasında blokta birinci, sayı ve ribaund’ta ise ikinci sırada gelmekteydi. Oynadığı 68 maçın hepsinde ilk beşte başlayan Martin, 10 karşılaşmayı double-double yaparak tamamladı. Milwaukee karşısında ise NBA kariyerinin ilk triple-double’ına (18 sayı, 15 ribaund, 11asist) ulaşıyordu ki bugüne kadar sadece 6 oyuncu çaylak sezonunda bunu başarabildi. Talihsizlik Martin’i, sezonun sonuna yaklaşılırken yakaladı. Martin, Boston maçı sırasında meydana gelen bir çarpışmada tekrar sağ bacağını kırınca sezonu kapatmak zorunda kalıyordu. Bu maçla ilgili en ilginç nokta ise; Kenyon, bacağı kırıldıktan sonra bile maça devam etmek için Koç Scott’a ısrar etmiş ancak yardımcı antrenörlerin zoruyla soyunma odasına götürülebilmişti. Bu olayla ilgili o dönem Nets’in oyun kuruculuğunu yapan Stephon Marbury şunları söylemekte: “Ben hayatımda böyle bir şey görmedim! Adamın kemiği paramparça olmuştu ama o hala oynamak için diretiyordu!!”
Çok başarılı bir çaylak sezonu geçirmesine rağmen Martin, Yılın Çaylağı Ödülü’nde (Rookie of The Year) Orlando’lu Mike Miller’ın gerisinde kalarak kullanılan 124 oyun ancak 36’sını alabildi. (Miller, 75 oy) Çoğu kişiye göre Martin de en az Miller kadar bu ödülü hak etmişti ama Miller’ın play-off oynayan bir takımda yer alması ve Martin’in saha içinde biraz evvel bahsettiğimiz agresif tavırları onun için önemli bir dezavantaj oluşturmuştu.

Jason Kidd&Kenyon Martin: 26 yıl sonra gelen ilk final

“Bu takım içindeki bazı adamlarda yürek yok !! Kaybetmeyi hiçbir zaman sevmesem de kaybetmeye dayanabilirim. Ama yüreklerini sahaya koymayan adamlara kesinlikle tahammül edemiyorum.” -Kenyon Martin-

Nets’in 2000-2001 sezonunda ancak 25 galibiyet alması takımdaki bazı şeylerin değişmesi gerektiğini açıkça ortaya koyuyordu. Nets yönetimi çok akıllıca bir kararla bugüne kadar yapılmış en iyi takaslardan (trade) birine imzasını attı. Stephon Marbury, Johnny Newman ve Soumaila Samake’yi Phonex’e, Jason Kidd ve Chris Dudley karşılığında takas edildi. Böylelikle Nets uzun zamandır ihtiyaç duyduğu lider oyuncu ihtiyacını karşılıyordu. “Mr.Triple Double” Jason Kidd’in liderliğindeki Nets, Kenyon Martin ve Keith Van Horn gibi yetenekli oyuncular, disiplinli ve takım oyununa dayanan Byron Scott’ın oyun tarzıyla -sanki bir önceki sezon 25 galibiyet alan takım başka bir takımmış gibi- Doğu’da fırtına gibi esmeye başladı. Martin de istatistiklerini neredeyse her kategoride yükselterek 14.9 sayı, 5.3 ribaund, 2.6 asist, 1.6 blok, 1.2 top çalma ortalamalarına ulaşıyor, çaylak sezonunda %9 olan üç sayı yüzdesini ise %22’ye taşıyordu. Ayrıca yaptığı 108 smaç ile bu kategoride de NBA’in ilk beş oyuncusundan biriydi. Takım kimyasını yakalayan Nets, sezon sonunda aldığı 52 galibiyet ile Doğu’nun zirvesinde yer alıyordu. Playoff’a geldiğimizde Nets’in rakibi, ancak son sıradan playoff’a girebilen, yüce insan Reggie Miller’ın takımı Indiana Pacers’tı. Reggie ve Pacers, kanının son damlasına kadar dirense de saha avantajını iyi kullanan Nets, seriden 3-2 galip ayrılan taraf oluyordu. Konferans yarı finalindeki rakip ise Orlando’yu 3-1 ile rahat geçen Hornets idi. Beklenilenin aksine Hornets, Nets’e oldukça kolay teslim olacaktı. (4-1) Konferans finalindeki rakip ise zorlu Boston Celtics’ti. Pierce ve Walker’ın büyük çabasına rağmen Kidd’in mükemmel performansı ve liderliği sayesinde New Jersey Nets adını finale yazdırıyordu. Ortak fikir Sacramento engelini aşmış Lakers’ın şampiyonluğa ulaşacağı ama Nets’in de en azından kendi evindeki bir ya da iki maçı alacağı yönündeydi. Ama Shaq faktörü buna izin vermedi ve LA Nets’i 4-0 ile süpürdü. Daha önceki turlarda Jermaine O’Neil, Paul Pierce ve kimi zaman Antoine Walker’ı savunan Martin, Lakers serisinde takımın en iyi savunmacısı olduğu için Rick Fox, Robert Horry, Kobe ve hatta bazen Shaq’le bile karşı karşı oynamak zorunda kalmıştı. Martin bu seride normal sezon istatistiklerine kıyasla vites arttırarak 22.0 sayı, 6.5 rib ve 2.0 asist ortalaması ile oynamış, playoff genelinde ise 16.8 sayı, 5.8 rib ve 1.3 blok ortalamalarını tutturmuştu. Yalnız 4-0 gibi bir hezimete uğramak Nets’te mini bir kelle avı başlattı. Kenyon Martin, Jason Kidd ve Kerry Kittles’ın elinden geleni yapmasına karşılık Keith Van Horn’un isteksiz oyunu ve Todd MacCulloch’un Shaq karşısında “zavallı ötesi” bir duruma düşmesi bu iki ismin takım içinde çeşitli eleştirilere maruz kalmasına yol açtı. Özellikle Van Horn, takımdaki oyuncuların büyük bir kısmının tepkisini çekmişti. Seriden sonra Martin, Van Horn’u kastederek şunları söyledi : “Bu takım içindeki bazı adamlarda yürek yok!! Kaybetmeyi hiçbir zaman sevmesem de kaybetmeye dayanabilirim.



Ama yüreklerini sahaya koymayan adamlara kesinlikle tahammül edemiyorum.” Her ne kadar olaydan sonra Martin söyledikleri dolayısıyla özür de dilese bazı şeylerin fitili çoktan ateşlenmişti. Ve sonuç olarak Keith Van Horn ve MacCulloch Sixers’a gönderilerek karşılığında Dikembe Mutombo takıma getirildi. Bu şekilde belki Shaq’i durduracaklarını düşünmüş olabilirler ama Mutombo’nun Shaq’ın panzehiri olmadığı Sixers-Lakers finalinde belli olmuştu. Üstelik Mutombo’nun bu sezonki sakatlığı yüzünden Nets, Mutombo’dan yeteri kadar faydalanamadı. Şu an için takastan karlı çıkan taraf Sixers gibi gözükmekte. Ama Mutombo olsun ya da olmasın Doğu’nun bu sezon da en büyük favorisi Jason Kidd ve Kenyon Martin’li Nets.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://enjekte.wwooww.net
 
Oyuncu Biyografileri
Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Enjekte Forum Türkiye :: Spor :: National Basketball Association (NBA)-
Buraya geçin: